Sayfalar

Sayfalar

25 Ocak 2014 Cumartesi

Korucular topraklarını geri isteyen ailelere saldırıyor


Devlet 1960'lı yıllarda Kürdistan'da kadastro çalışmaları adı altında binlerce köylünün topraklarına el koyarak bu toprakları özellikle de Kürt isyanları sırasında devletin yanında duran egemen işbirlikçi ailelere dağıttı. Toprakları ellerinden alınan köylüler son yıllarda topraklarının kendilerine devri için dava açmaya başladı. Ancak devlet desteği ile bu toprakları gasp eden çoğunluğu korucu aileler yine devlet desteği ile davalarından vazgeçirmek için köylülere saldırıyor. 
Devlet eliyle toprak gaspının yoğun yaşandığı yerlerden olan Mardin'in Kızıltepe ilçesi Dirbesiye (Şenyurt) beldesine bağlı Meşkok (Çağıl) köyünde arazileri korucu olan Karahan ailesine verilen Özdemir ailesi topraklarının kendilerine devredilmesi için dava açınca Karahan ailesi tarafından defalarca saldırıya uğradı. Özdemir ailesi korucuların aralarında bulunduğu kişilerce son kez saldırıya uğradığında ise Abdulbari Özdemir göğsünden ağır yaralandı. Şenyurt Jandarma karakolu ise saldırıyı izlemekle yetindi. 
Saldırıdan sonra gözaltına alınan Karahan ailesi üyeleri ise iddiaya göre dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in devreye girmesi ile hiçbir ceza almadan serbest bırakıldı. 
Dedelerinin olan topraklarının 60'lı yıllarda kadastro çalışması adı altında devlet destekli Karahan ailesine verildiğini belirten, saldırıda ağır yaralanan ve günlerce komada kalan Abdulbari Özdemir, “topraklarımızı almak için mücadelemizi sürdüreceğiz.” dedi. 
Özdemir ailesinin avukatı Hüseyin Cangir, yaşanan arazi sorununun devletin uyguladığı sömürge hukukundan kaynaklandığını söyledi. Cangir “devlet Kürt isyanları sırasında yanında duran aileleri 60'lı yıllarda yapılan kadastro çalışması adı altında mükafatlandırdı” diye ifade etti. 
Devletin bir diğer amacının da bu aileler eliyle sömürge haline getirdiği bu coğrafyayı denetlemek olduğuna dikkat çeken Cangir AKP'nin de 2000'lerin başından bu yana benzer bir politika ile yakılan köylerdeki arazileri koruculara peşkeş çektiğini kaydetti.
“SORUN 60'LI YILLARDAKİ KADASTRO ÇALIŞMALARI İLE BAŞLADI”
Meşkok köyünde büyük dedesi Emin Fettahoğlu ait bin dönümlük arazileri bulunduğunu söyleyen Abdulbari Özdemir, 60 yılında yapılan kadastro çalışmaları kapsamında o dönemlerde de devletin desteğini alan Karahan ailesinin 3 yalancı şahit ayarladığını ve devletin de buna göz yumarak topraklarını Karahan ailesine devrettiğini dile getirdi. Özdemir, devamında şunları kaydetti; “ Asıl toprak sorunumuz 1960 yılında tapu kadastro ile çalışmaları ile başlıyor. Karahan ailesi evvelden ailemi devlet desteği ile köyden sürgün etmişti. Daha sonra 60 yılında kadastro çalışması ile de topraklarımız devlet eliyle bu aileye peşkeş çekildi. 
Sonrasında diğer köylüleri de sindirerek onların da tüm arazisini ellerinden alıyorlar. Köyün bin dönümü hariç geriye kalan yedi bin dönüm arazisini alarak kendilerine işletiyorlar. Köylüler de bu aile devlet destekli olduğu için Jandarma baskısı altında bu ailenin devlet eliyle topraklarını gasp etmesine sessiz kaldılar.”
“Yıllarca kendi köyümüzde topraklarımızdan mahrum halde yaşadık” diye konuşan Abdulbari Özdemir “babam Yusuf Özdemir 84 yılında bu arazinin bize devredilmesi için dava Kızıltepe Asliye Hukuk mahkemesinde hazine davası açtı. O dava sürecinde bizim olan topraklara sürekli tedbir konuyordu. Ancak Karahan ailesi sürekli Ankara'dan birilerini devreye sokarak topraklar üzerindeki tedbir kararını kaldırıyordu” ifadelerini kullandı. 
“DAVADAN VAZGEÇMEMİZ İÇİN SALDIRDILAR”
Dava devam ederken Karahan ailesinin 1988 yılında korucu olduğunu kaydeden Abdulbari Özdemir şöyle devam etti: “Karahan, ailesi korucu olduktan sonra dava sonuca ulaşmadı ve bize ait toprakları işletmeye devam etti. Biz küçük yaşta bu ailenin baskıları üzerine köyümüzden göç ettik. Büyük kentlerde inşaat işçiliği yaptık. Bu durum böylece sürüp gitti. 2012 Aralık ayında gelerek babam adına tekrar arazimizin devredilmesi için Kızıltepe Asliye Hukuk mahkemesinde dava açtık. Bunun üzerine bize baskı yapmaya başladılar. Dava sürerken bizi köyden çıkartmaya çalıştılar. İlk olarak 2013 Şubat ayında evimizi taradılar. O zaman karakoldan jandarma geldi, kurşun izlerini kayıt altına alarak gittiler. Herhangi bir gözaltı yapmadılar.”
JANDARMA SEYİRCİ KALIYOR 
Karahan ailesine mensup korucuların dört ay sonra 21 Temmuz 2013 günü evlerini silahlarla kuşatma altına aldıklarını kaydeden Abdulbari Özdemir , o gün yaşananları; “evimiz kuşatıldığı sırada Jandarma karakoluna çağırıldık. Orada dört saat boyunca tutulduk. Karakol başçavuşu bize köye gitmeyin dedi. Köyde önlem alacaklarına bize bir süre köye uğramayın dediler. Şenyurt Jandarma Karakol komutanı “çavuş köye gitti köydeki duruma bakacaklar gelsin sizi yollarım” dedi. Köye giden Ercan Çavuş geldiğinde evimizin silahlı korucular tarafından kuşatıldığını söylüyor. Ama karakol komutanı buna rağmen herhangi bir önlem almadı. Bizi hiç bir koruma ve tedbir olmadan eve yolladılar. Evimize vardığımız sırada köydeki höyüğün üzerinde pusu kuran korucular bize ateş açtı ve ben orada göğsüme aldığım kurşunlarla yaralandım” diyerek anlatıyor. 
MUAMMER GÜLER, SALDIRGANLARI SERBEST BIRAKTIRIYOR
Altı gün komada kaldığını ve kendisi komadayken kendilerine saldırıyı yapan aynı aileden aralarında korucuların da olduğu Halil, Şerif, Abdullah, Mahsun, Bekir ve Mehmet Karahan'ın dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'e ulaşarak serbest kaldıklarını kaydeden Abdulbari Özdemir, “Bunu bize köylüler söyledi. Karahan ailesinin Muammer Güler ile bağlantıları var. Güler o dönem devreye girerek saldırganları serbest bıraktırıyor. Bu kişiler tutuksuz yargılanıyorlar ve ceza alacaklarına inanmıyorum. Hukuka inancımı yitirdim. Dava Kızıltepe savcılığında henüz soruşturma aşamasında. Güya delil araştırması yapılıyor. Jandarmada delil karartması yapılmış” diye kaydetti. 
Saldırıda dalak ve diyaframının alındığını, midesinin delindiğini, kolunun sakat aldığını aktaran Özdemir 60lı yıllardan bu yana devlet desteği ile ilerleyen bir süreç yaşandığını ve bugünkü hükümetin de aynı politikayı sürdürdüğünü hatırlattı. Bakanlık düzeyinde bir kişinin çıkıp bu hukuksuzluğa destek olduğunu dile getiren Özdemir bu hukusuzluğun son bulmasını istedi. 
SORUNUN KAYNAĞI SÖMÜRGE HUKUKU 
Konuya ilişkin olarak görüştüğümüz Özdemir ailesinin avukatı Hüseyin Cangir, bölgede özellikle de Mardin ova bölgesinde kadastral çalışmaların genellikle 60lı yıllarda yapıldığı bilgisi verdi. Cangir, “Bu çalışmalar yapılırken ciddi bir hukuksuzluk yapıldı ve bugüne kadar da devam ettiriliyor. Kızıltepe ve bağlı birçok köyde kadastro davaları devam ediyor. 55 yıldır devam eden kadastro dosyaları var. Bu kadastro dosyalarının temel özelliği bölgede bulunan tarım alanlarının bir kaç kişi adına yapılmasıdır” dedi. 

“Düşünün ki 20-30 köydeki araziler bu hanelerden sadece bir kişiye veriliyor ve diğer köylüler topraksız bırakılıyor” ifadelerini kullanan Cangir sözlerini şöyle sürdürdü: “bölgede bulunan binlerce dönümlük araziler belli bir zümrenin hizmetine koşulmuş. Devlet yanlısı bir kesime peşkeş çekilmiş. Diğer arazi sahipleri tapu sahipleri veya vergi kaydı bulunan insanlar yalancı tanıklar yoluyla babalarının dedelerinin topraklarından mahrum bırakılmışlardır.”
Bu toprakların özellikle bölgede devlete yakın duran işbirlikçi ailelere dağıtıldığını hatırlatan Hüseyin Cangir,”Bu topraklarda devlet sömürge hukuku uyguladı. Genel bir sömürgecilik politikası olarak egemen güçler bir yeri işgal etmek istediklerinde iki yola başvururlar. Birincisi askeri işgaldir diğeri de sömürge haline getirilen topraklarda kendine bağlı işbirlikçi derebeylikler oluşturmaktır. Türk devleti bu her iki yöntemi de Kürdistan da uygulamıştır. Kadastro adı altında yapılan çalışmalar işte bu toprakların işbirlikçi, devlete yakın duran egemen ailelere verilerek onlardan kendilerine bağlı derebeylikler yaratma politikasını ifade ediyor” şeklinde konuştu.
“ARAZİLER KÜRT İSYANLARIN DEVLETİN YANINDA DURANLARA ÖDÜL OLARAK DAĞITILDI”
Toprakların verildiği ailelerin cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleşen Kürt isyanlarına karşı devletin yanında duran ailelerden oluştuğuna dikkat çeken Cangir devamında şunları kaydetti: “Bu bir nevi bir mükafat oluyor. Kadastro çalışmaları da bu mükâfatlandırılmanın gerçekleştirilmesidir. Kürt isyanlarından sonra bu topraklar bu ailelere ödül olarak verildi. Devlet de bu arazilerin bu egemen ailelere ait olmadığını biliyor. Ama bunu bir devlet politikası olarak bu topraklarda uyguluyor. 50'li 60'lı yıllarda bölgeyi yeterince kontrol edemeyen devlet bu işbirlikçi ailelere toprakları peşkeş çekerek bölgeyi bu aileler üzerinden denetlemek istedi. Bu politika özellikle Mardin bölgesinde yoğun olarak uygulanıyor.”
“Kızıltepe'nin yaklaşık elli bin kırsal nüfusu bulunuyor. Düşünün bu elli bin insandan en az kırk beş bin insan topraksızdır” diye konuşan Cangir “Devlet bu sömürge hukukundan vazgeçerek bir toprak tarım reformunu acil şekilde yapmalıdır ve 60 yılında kadastro çalışmaları kapsamında toprakları ellerinden alınarak işbirlikçi egemen ailelere verilen insanlara toprakları devredilmelidir. Devlet bu arazileri kamulaştırarak esas sahipleri olan topraksız köylülere dağıtmalıdır.” diye ifade etti. 
“AKP DE BENZER BİR ÇALIŞMA YAPIYOR”
60'lı yıllardaki kadastro çalışmalarının ova bölgesinde yapıldığını hatırlatan Hüseyin Cangir Mardin'in dağlık coğrafyasında da 2000 yılından bu yana AKP eliyle yürütülen ovada 60lı yıllarda uygulanan kadastro çalışmalarına benzer bir çalışmanın söz konusu olduğunu belirtti. 
90lı yıllarda köylerini boşaltmak zorunda kalan insanların topraklarını korucuların kullanmaya başladığını anlatan Cangir şu bilgileri verdi “ Köylülerin toprakları 60lı yıllarda derebeylere dağıtıldı. 2000li yıllarda da AKP eliyle koruculara dağıtılıyor. Yine bu köylülerin bağ olarak kullandıkları alanlar orman arazisi kapsamına alınıyor. Bu da 1952 yılında ki haritalara dayanılarak alınıyor ama bu gün o haritalarda orman olan alanlar Türk ordusunun savaş süreci boyunca ormanları yakması nedeniyle ormanlık alan vasfını yitirmiş durumda. Bölgede fiilen orman bulunmamasına rağmen haritaya dayanılarak köylülerin toprağına el konuluyor.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder