.

.
.

Erdoğan-Gülen savaşındaki gerçekler - Cahit Mervan

30 Mart seçimlerine sayılı günler kaldı. Türkiye’de siyasi kriz ise devam ediyor. Hükümetin aldığı ‘yasal’ ve ‘bürokratik’ tedbirler yapısal krizi çözmeye ve onun yıkıcı sonuçlarını engellemeye ve ortadan kaldırmaya yetmiyor. Kriz her gün yeni bir skandal ile tekrardan tırmanışa geçiyor. Türkiye adeta yüksek bir gerilim hattı üzerinde oturuyor.  
Kriz yapısal olduğu için, her an bir yerden patlamaya hazır serseri mayın gibi orta yerde duruyor. Hala bu yapısal krizi ‘yöneten’ iç ve dış güçlerin hesapları tam bilinmiyor.
Türk medyası ise bütün kanatlarıyla hem yalan-yanlış ve tarafgir haberleriyle bilgi kirliliğine yol açıyor, hem de gerçeğin sadece kendisini ilgilendiren kısmıyla ilgileniyor.
Bir de buna bazı ‘kozmik odalarda’ hazırlanan ve rakibini yıpratmak ve bel altı vuruşlarıyla güçsüz kılmak için kaset ve belgeler eklenince ortaya neyin doğru, neyin yanlış olduğu çoğu zaman anlaşılmayan bir resim çıkıyor. Daha doğrusu gerçek manada Türkiye’nin demokratikleşmesi, öncelikli olarak Kürt ve Kürdistan sorunu olmak üzere birikmiş sorunlarını çözmek için mücadele eden güçlerin dışında, başta Tayyip Erdoğan ve partisi, Fethullah Gülen ve örgütü olmak üzere ulusalcıların, Kemalist ve Ergenekoncu güçlerin ‘haklı bir dava için’ mücadele ettiği bir tablo çıkıyor. 
Halbuki gerçekler bambaşka. Krizin merkezinde yer alan iki gücün ileri sürdüğü iddiaları kabaca şöyle özetleyebiliriz:
ERDOĞAN CEPHESİ: Kendilerine yönelik bir darbe girişimi olduğunu, bunun devlet içinde örgütlenmiş paralel bir güç tarafından yapıldığını, eski Türkiye’ye ait CHP, MHP ve Ergenekoncu güçlerin desteklediği ve uluslararası küresel güçlerin de buna destek verdiğini, hatta bu darbeyi örgütlediklerini iddia ediyorlar.
GÜLEN CEPHESİ: Ortada hükümete yönelik bir darbenin olmadığını, kendilerinin devlet içinde paralel bir yapı kurmadıklarını, 7 Şubat 2012’de MİT müsteşarının tutuklanma girişimi ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla bir ilgilerinin olmadığını, olan bitenin Türk adaleti içinde cereyan ettiğini, hükümetin yolsuzluklarını gizlemek için bahane uydurduğunu iddia ediyorlar.
Elbette ki her türlü kirli ve psikolojik savaş yöntemini kullanarak, iktidar mücadelesinden zaferle çıkmak isteyen bu her iki gücün ileri sürdüğü iddialarda doğru olan yanlar var.  O kadar ki, bozuk bir saatin zorunlu olarak günde iki kez doğruyu göstermesi gibi.
Gerçeğin kendisi ise bu iki rant savaşı içinde olan gücün iddialarından çok farklı. Özetlersek: 
Evet. Gülen Hareketi yıllardır devlet içinde örgütleniyor. Devlete tümden egemen olmak için sistematik ve kurumsal bir çalışma yürütüyor. Eğitim, ordu, emniyet, yargı, bürokrasi gibi alanlarda yıllardır örgütlenen Gülen Hareketi, çok ciddi bir ekonomik ve medya gücünü elinde bulunduruyor. O çoktan dini cemaat olmaktan öteye geçmiş ve bir Network gibi çalışıyor. 
GÜLENCİLER İLLEGAL ÖRGÜTLENİYOR: Gülen Hareketi hem Türkiye içinde bir paralel devlet gibi örgütleniyor, hem de küresel anlamda tipik bir taşeron örgüt imajı çiziyor. Tek bir lideri var. Bu lidere bağlı bir ‘komite’ var. Bu komiteye bağlı kıta, daha sonra ülke, eyalet, şehir komiteleri var. Aşağıya doğru klasik sol illegal örgütlerin modelini uyguluyor. Bu iş üç kişilik hücre örgütlenmesine kadar uzanıyor. ‘Hizmet’ adlı bu örgütün kadroları çoğu zaman özel yaşamlarını bile merkezin aldığı karara göre şekillendiriyor. Örneğin örgütün merkezi bir kadroyu Trabzon’dan alıp Kanada’da bir okulun örgütlenmesinde veya Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde istihbarat faaliyetlerinde görevlendirebiliyor.  İçte ve dışta bütün kadrolar sıkı bir konspirasyon (gizlilik) içinde çalışıyor- Kadroları yer yer gerçek isimlerinin yerine ‘kod‘ adlar kullanıyorlar.
MİLYONLARCA DOLAR GÖTÜRÜYORLAR: Gülen Örgütü dünyanın birçok yerinde açtığı ‘okullar’  ve birçok sektörde yaptığı işler aracılığıyla yılda milyonlarca, hatta milyarlarca dolar gelir elde ediyor.  Sadece Türkiye’deki dershanelerden yıllık bir milyar dolar gelir elde ettiği söyleniyor. Adı geçen ‘cemaat’ bütün sektörlerde iş tutuyor.  Gıda sektöründen ulaşıma, eğitimden yakıta, inşaattan finans sektörüne, silah sanayisinden ilaç üretimine kadar her yerde varlık gösteriyor. Yatırım yapıyor. Veya sermaye aktararak ortak oluyor. Vakıf, dernek, yardım kuruluşu adı altında milyonlarca doları kayıt dışı elde ediyor.  
GÜLENCİLERİN MEDYA HAVUZU: Gülen Örgütü dini bir cemaatin ihtiyaç duymayacağı kadar dev bir medya gücünü elinde bulunduruyor. Bu medya gücünü diğer ‘sektörlerden’ elde ettiği gelirlerle süspansiyon yaparak ayakta tutuyor. Şişirilmiş tiraj rakamlarıyla, vitrinlere yerleştirdiği bazı ‘aykırı’ yazarlarla sanki ‘bağımsız’ bir medya imajı çizse de, onlarca gazete, TV, dergi, internet sitesini aynı havuzda toplamış durumda. Gülen örgütü bütün alanlardaki politikasını bu büyük medya gücü aracılığıyla rasyonalize ediyor.  Geniş çaplı imaj kampanyaları yapıyor. Örneğin, Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni itibarsızlaştırma bu medyanın sistematik olarak yürüttüğü bir çalışma. Kürt Özgürlük Savaşçıları’nı kötü karakterde gösteren TV dizileri, günlük üretilen yalan haberler, insan hakları savunması adı altında önerilen soykırım ve tehcir politikaları bu düşmanca ve itibarsızlaştırma politikasının esasını oluşturuyor.
GÜLEN-ULUSALCI-ERGENEKONCULARLA KOL KOLA: Gülen Örgütü, Erdoğan ve ekibi ile girdiği savaşta CHP ve Ergenekoncu güçlerle ittifak yaptığı bir sır değil artık. Gülen Örgütü’nün yayın organları uzun bir zamandan beri bu ittifaka uygun yayın yapmaktalar. Kaldı ki geçmişte de Gülen militarist güçlerle, Bülent Ecevit gibi ‘solda’ sayılan ‘milli güçlerle’  ittifaklar yaptı.  Gülen, 12 Eylül askeri darbesini ve 28 Şubat post-modern darbeyi destekledi. Şimdi ise ‘milli güçler’ olarak bilinen Ergenekoncu-Ulusalcı odaklarla çözüm sürecine karşı ortak politika yürütüyor.
TAŞERON BİR ÖRGÜTLENME: Gülen Örgüt’ün arkasında küresel bir iradenin olduğu, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık’ın en son İMC TV’ye verdiği söyleşide de belirttiği gibi ‘taşeron bir örgütlenme’ olduğu artık inkar edilemeyecek kadar belirgin bir hal almıştır. Zaten Pensilvanya’da oturan Gülen’in,  Erdoğan’a karşı bu kadar ‘korkusuzca’ hamleler yapmasının arkasında bu küresel güçler var. Etkili küresel güçler eğer Erdoğan’ı gözden çıkarmamış ve üstünü çizmemiş olsalardı Gülencilerin AKP hükümetine sulu, yapışık, yaraşmacı ve yanaşmacı tavırları devam edecekti. Asla Erdoğan’a karşı bir ‘başkaldırı’ ve darbe girişimi içinde olmayacaklardı. AKP ile kirli koalisyonlarına devam edeceklerdi. Ama emir ‘Big brother ‘dan geldi.     
DARBEYİ ERDOĞAN KENDİSİ HAZIRLADI: Gülen, küresel güçlerin ‘oyun kurucusu’ olduğu Erdoğan ve ekibinin tasfiyesini öngören bir darbenin taşeronudur. Ama gerçek olan şudur ki, Erdoğan kendi elleriyle darbenin taşlarını dizmiştir. Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı bu networkla kirli ve kanlı sonuçları olan bir ittifak içine girmiştir. Nasıl ki Gülen Örgütü küresel güçlerin taşeronu durumuna geldiyse, Erdoğan hükümeti de 2004 sonrası Kürdistan’da uyguladığı politika ile Gülen Örgütü’nün anti-Kürt politikasının taşeronluğunu yapmıştır. 2006 Newroz’undan sonra  Amed Katliamı ve daha sonra, 2009’da başlayan KCK operasyonları, Kazan Vadisi, Kortek, Roboski , hatta Paris katliamları bu taşeroncu politikanın sonuçlarıdır. AKP’nin Kürdistan politikasının çerçevesini uzun dönem Gülen Örgütü üretmiştir. 
BU İKTİDAR HER ZAMAN HIRSIZDI: Erdoğan’ı devirmek için yapılan 17 ve 25 Aralık operasyonları, onu en yumuşak karnından vurmuştur. Yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlık bu hükümetin de değişmez karakteridir. Başından beri bu böyleydi. AKP yeni çalmıyor. Yıllardır çalıyor. Yolsuzluk yapıyor. Rüşvet alıyor. İhalelerden milyonlarca dolar kaldırıyor. Bu bir sır değildi.   
Örneğin 2007 yılının ortalarından sonra ROJ TV, ANF, DİHA, Özgür Gündem gibi Kürt medyasının önde gelen TV, ajans ve gazeteleri bu yolsuzluk dosyalarını, hatta hangi AKP’li bakan ve milletvekili çocuklarının ne kadar para ödeyerek askerlikten kendilerini muaf tuttuklarını, sahte raporlar hazırladıklarını, hangi ihalede nasıl milyonlarca dolara varacak rüşvetler aldığını defalarca teşhir etti. Fakat bugün Erdoğan’ı bitirmek isteyen güçler o gün bu yayınları görmediler. Duymadılar. Çünkü onlar için o günde, bugünde esas olan yolsuzluk ve rüşvet değildi. İktidarın kullanım tarihiydi. Bu nedenle 17 Aralık yolsuzluk üzerinden yapılan ve halen devam eden siyasi bir operasyondur. 
AKP ‘DARBE’ DİYEREK SIYIRAMAZ: 17 Aralık siyasi bir ameliyat olsa da, ortaya çıkardığı sonuçlar Erdoğan ve ekibi için yıkıcı olmuştur. İki güç arasında iktidar savaşı, AKP hükümetinin ne kadar çürüdüğünü açığa çıkarmıştır. Başbakanın hırsız olduğuna ilişkin güçlü iddiaların olduğu bir hükümet orta yerde duruyor. Bu nedenle AKP, bu işten ‘darbe’ diyerek sıyıramaz. AKP medyası onca kirli ve Gülencilerle yıllarca iş tuttuğu yalan manşetleri bir tarafa bırakarak, kimseye ‘paralel devlet şunu yaptı, bunu dinledi’ diyemez.    
ERDOĞAN’IN KADERİ KÜRDİSTAN’A BAĞLI: AKP, 30 Mart yerel seçimlerinden oyunu koruyarak veya artırarak ‘zaferle’ çıksa dahi, eskisi gibi Türkiye’yi yönetemez. Gülenciler de artık biz ‘dini bir cemaatiz’ diyemezler. O tren kaçmıştır. Erdoğan ve ekibinin para hırsı, Gülencilerin iktidar tutkusu, komplo ve küresel güçlerin taşeronu olma  pozisyonları Türkiye’yi bir felaketin ucuna getirip bırakmıştır. Bir de buna ulusalcı ve Ergenekoncu güçlerin rövanş almak için kolladığı fırsatı eklemek gerekiyor.
Bütün bunların toplamında Türk devletinin Kürdistan politikası var. Çünkü Kürdistan’da hayli zayıflasa da ordu-polis-yargı-eğitim gibi açık sömürgeci kurumlar dışında Ankara’yı sadece AKP temsil etmekte. 30 Mart seçimleri bu açıdan stratejik öneme sahip. AKP Kürdistan’da kaybettiği orana paralel olarak hızlı bir çöküşü yaşayacaktır.  Küresel güçler tarafından kullanım değeri kalmayan Erdoğan ve ekibinin siyasi kaderini bir anlamda Kürdistan’daki seçim sonuçları belirleyecektir. Çünkü Kürdistan’da varlık gösteremeyen hiçbir parti ve lider, Ankara’da iktidar olamaz da ondan.
Keşke Erdoğan ve ekibi bir yıl önce PKK lideri Abdullah Öcalan tarafından başlatılan çözüm sürecini bu kadar hoyrat ve fütursuzca harcamasaydı…     
Paylaş: Google Plus

Yazar: Adsız

    Blogger Yorumları
    Facebook Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder

Rojken ::: DİFHA

iletişim.: Email-Skype.: amedsozdar@hotmail.com

Sohbet Odası

Sohbet Odası
Sohbet Odası