Sayfalar

Sayfalar

21 Ocak 2014 Salı

beritan filmi müziği

birgün sol elimde bayrak ile dönersem bilki özgürlügümde yanımdadır eger hiç dönemessem bilki sevdigime kavustum ozaman bayragı sen devral yoldaşım.... Hapishanede PİR olmuş yüreğimiz KEMAL gibi Ateşle dans eder giderizHayatı çok seven BERİTAN gibiyizDava namus için dağlardan atlar giderizBiz KÜRDÜZ be ZİLAN deresi aktı bizim kanımızlaHALEP çeler gördük direndikENFAL var yürekteSASON ve en son AMED dayandık yinedeAGİT gibi asi ERDAL gibi yürekliyizMAZLUM gibi direnişliSORXWİN gibi güzel gülüşlüyüzVİYAN gibi kor yürekli BERİTAN gibi cesaretliyizKÜRDÜZ be PİR KEMAL gibi baş koymuşuz Gülnaz Karataş (Bêrîtan) ey beritan dagların hırçın kızı sen öyle şehit oldunki daglar artık kendine küstü uçurumlar sarp kayalıklar seni aradı çaglayanlar sessiz kaldi ey kürdistanın kor yürekli kızı..... Gulnaz Karataş (Beritan) (* 1971 li Bongilan/Çewlik † 1992 li Şemdînan) gerîlayeke PKK'ê bû. Karataş di sala 1992'a de, di dema dageriya yekem ya Başûr de ji bo nekeve destê hêzên kevneperest, dawî li jiyana xwe anî. Gerillaya ARGK'ê Gulnaz Karataş (Beritan) di şerê li dijî artêşa tirk û hêzên kevneperest de, jiyana xwe ji dest da. Berîtan militanek ji Dersimê bû, di her dema jiyana xwe ya gerîla de, li dijî hemû xirabiyan, qetliyam û zora li ser Dersim û hemû Kurdistanê de, nûmûneyek isyanê bû. Beritan mantiqa PKK'ê ya ku dibêje: kî şer bike xweşik dibe, heta dawiyê qebûl kiribû û di jiyana xwe de bi pêk dianî. Bêrîtan di şerê Başûrê Kurdistanê de wek fermandarê tîmê cihê xwe girt. Beritan, di şerê Başûr de, heta gulleya xwe ya dawî şer kir û ji bo sax nekeve destê neyarên xwe, li ber çavên wan, bi awayek ku tu carî nayê ji bîr kirin, xwe di kendalekî de avêt. Ev helwest û çalakiya Berîtan tesîreke mezin him li ser Gelê Kurd him-jî li ser hêzên kevneperest kir. Serokê PKK'ê Abdullah Öcalan Bêrîtan wekî mînak nîşan da û got: "Ev Jeanne d'Arc a me ye."Orada öylece duruyordu. Sabaha doğruydu. Yıldızlar henüz yerlerini gün ışığına bırakmamışlardı. Aslında günlerdir bu anı bekliyordu. Ama nasıl başladı, nasıl bu noktaya geldi bilmiyordu. Cehennemi bir sessizlik vardı. Bulunduğu kayalıktan Lolan suyuna bakıyordu. Tam karşısında Şêxzade boğazı yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Biraz soluna döndü, Şekif bütün heybetiyle, güneşi kucaklamaya hazırlanıyordu. Biraz daha geriye dönüp baktı. Avdalkovi, göğe doğru bir hançer gibi uzanıyordu. Gülümsedi. Ne tuhaf, ihanet hep hançerle anılırdı. İhanet, karşısında dağ gibi duruyordu. Etrafında uçuşan mermiler yıldızlara karışıyordu. Çatışma sona ermek üzereydi. Şehit düşenler şehit düşmüş, geri çekilenler gitmişlerdi. Şimdi tek başına, uçurumun kenarında, kuşatmada, tenini usul usul ıslatan kendi kanıyla ve en çok da, kendi kendisiyle baş başaydı. Aklına ne çok şey geldi. Şaşırdı... Düşündükleri içinde, en çok Besê, berrak bir biçimde karşısında duruyordu. Bir de romanını yazmayı çok istediği o sevgili... Bir gün önceki cihaz konuşmalarında "cenazelerinize basıp geçsinler, ama asla teslim olmayın" diyen ses çınladı kulaklarında. Oysa, şimdi karşısında ihanet, onu teslim olmaya çağırıyordu. Gülümsedi. Arkasını döndü. Bir an günlüğünü düşündü. Acaba Hüseyin'e ve yoldaşlarına ulaşabilecek miydi? Uçurumdan baktı. Zamanı gelmişti. Ve kendini bıraktı...Bugünlerde birçok gerilla, buradan bakıyor dünyaya. Beritan'ın durduğu yerden, Beritan'ın gözüyle dünyaya bakmak, Beritan'ı duymak, Beritan'ı hissetmek, Beritan'ı anlamak dağda olmanın, gerilla olmanın, devrimci olmanın, direnmenin, teslim olmamanın, yani tepeden tırnağa insan olmanın sırrına ulaşmak. Beritan kimdi, nasıl yaşadı, nasıl sevdi, nasıl savaştı ve ne oldu? Nasıl tanımlanabilir Beritan? Aslında, yaşadıklarını her şeyiyle yazmaya çalıştı özgüncesinde. Hiç çekincesiz, ne hissetmişse, ne düşünmüşse, dilinin döndüğünce, kaleminin yazabildiği kadar yazdı. Günlüğü, Beritan'ı birçok yönüyle anlatıyor aslında. Son bir yıldır, Beritan ile ilgili bir grup gerilla film çalışması yapıyor. Günlüğü defalarca okunup tartışıldı. Dönüp dolaşıp aynı noktaya geldik. Beritan, her şeyini nasıl bu kadar rahat, açık ve güzel dille yapıyordu. Birçok biçimde tanımlanıp adlandırılabilir. Ama Beritan'ı en güzel tanımlayan söz hiç kuşkusuz, yiğitlik. Ne kadar okusak, ne kadar dinlesek, ne kadar anlamaya çalışsak da Beritan karşımızda hep yiğitçe duruyor. 13 yıl sonra, Beritan'ı, son eylemini yaptığı kayalıkların yanı başında, kendisiyle birlikte şehit düşen iki arkadaşının da bulunduğu mezarda bulup çıkardık. Dağların, son yıllarda en çok sevindiği haberlerden birisi oldu bu. Gencecik yaşına ve kısacık gerillacılığına o kadar çok şey sığdırmıştı ki ve öyle bir anda öyle bir eylem yapmıştı ki sonrasında bir efsane olarak anılmıştı hep. Yıllarca gerillanın dilinde, halkın dilinde Beritan'a dair o kadar çok söylence dolaştı ki Beritan bir kişi olmanın çok ötesine geçti. Ve Önderlik, Beritan'ı bir çizgi olarak yeniden tanımladığında, her şey yeniden, yerli yerine oturmaya başladı. Şimdi, Beritan'ı iki yönüyle anlamaya çalışıyoruz. Birincisi, kimdir Beritan? Nerede doğdu? Nasıl yaşadı ve nasıl şehit düştü? İkincisi ise nedir Beritan? Nasıl bir çizgidir, nasıl bir yaşamdır ve nasıl bir duruştur? Sonra, bu iki noktanın asla birbirinden ayrıştırılamayacağını görüyoruz. Beritan, sadece teslim olmamak için kendini kayalardan atan bir kadın militan olarak tanımlanamaz. Beritan'ı Beritan yapan, en az eylemi kadar, yaşam çizgisidir de. Sıradan yaşayan, sıradan hisseden, sıradan düşünen bir insan, bir çizgi haline gelecek eylemin sahibi olamaz. Olağanüstü düşünen, hisseden ve yaşayan bir insan da asla, sıradan bir sonun sahibi olamaz. 13 yıl sonra, Beritan'ı, adım adım kendini gerçekleştirdiği topraklarda, yeniden tanımaya, anlamaya ve adlandırmaya çalışırken, bitimsiz bir gerçek ile karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Beritan, olmuş bitmiş bir gerçek değil, kendini sürekli üreten bir gerçektir. Ne kadar geriye dönüp baksak, yeni bir şeyler görüyoruz. Yeni ayrıntılar, yeni anlamlar ve yeni görevlerle karşı karşıya buluyoruz kendimizi. Bir de bildiğimiz doğrular ve gerçeklerimiz, kendilerini yeniden yeniden ürettikleri için, yeni bir gözle ve yeni bir zihniyetle, yeniden tanımak ve tanımlamak gereğini duyuyoruz. Buna, canlı tarih anlayışı diyoruz. İnsan, kendini sadece bugünde ve yarında gerçekleştirmez. Bugününü ve yarınını kurarken, aslında bir biçimde, dününü de kurar. Beritan gerçeği, bu günümüzü ve yarınımızı kurarken, dönüp yeniden anlayıp, anlamlandırmamız gereken en temel gerçeklerimizden biridir. 13 yıl önce Xankûrke'de, bir savaş yaşandı. Bir tarafta özgürlük mücadeleleri tarihinin en keskin çizgilerinden birisini temsil etme iddiasında olan hareketin savaşan gerilla güçleri, diğer tarafta, tarihin en barbar koalisyonu ve onların işbirlikçileri vardı. Savaş kızıştığında, iradeler, en keskin bir biçimde çarpıştığında, kırılanlar oldu. Bir tarafta, bütün gücüyle gerillayı imha etmeye çalışan güçler ittifakı ve işbirlikçileri, diğer tarafta iradesini asla teslim etmemek için direnen gerilla vardı. Savaş 3 Ekim'de başladı. Sadece Xankûrke'de değil, aynı güçler Zagros, Metina ve Haftanin'de de gerilla güçlerine yöneldiler. Savaşı bizzat Önderlik yönlendiriyordu. Ve talimat kesindi. Gerilla sonuna kadar direnmeliydi. "Cenazelerinize basıp geçsinler, ama asla teslim olmayın" diyordu. Gerilla savaştı. Bütün cepheler direndi. 13 yıl önce Xankûrke'de, Çıluçar denen dolda, bir karargah komutanı vardı. Kodu Çıluçar. Adı Ferhat. Kendi başına işbirlikçi güçlerle görüşmeler yaptı. Sonunda, teslim olmaya karar verdi. Cenazesini çiğnetmedi. Ama, cenazesinden başka her şeyini çiğnetti. Gerillayı teslim etti. Diğer cepheler uzun süre direnmeye devam etti. İhanete uğradılar, ama teslim olmadılar. Sonunda savaş bitti. Teslimiyet, Zelê'de konumlandı. Sonra yargılandı. Mahkum edildi. Şans tanındı. 10 yıl sonra, savaş farklı bir boyutta, yeniden iradeler çatışmasına döndüğünde, Ferhat yeniden teslim oldu. 13 yıl önce Xankûrke'de, savaşın en kızgın mevzisinde, işbirlikçiler, Beritan'ın bulunduğu mevziyi kuşattıklarında, Beritan'a teslim olması çağrısında bulundular. Beritan, teslim olmadı. Mevzisinin bulunduğu kayalıkların zirvesinden, kendini uçurumlara bıraktı. Üç gün sonra, bir grup arkadaşı peşmergelerle cenazelerin karşılıklı değişimi için, anlaşma yaptılar. Peşmergeler, Beritan'ın cenazesini uçurumun dibinden çıkarıp, arkadaşlarına teslim ettiler. Beritan'ı en son onlar görmüşlerdi. Cenazesini teslim ederken, "Bu bayan arkadaşınız, yaralıydı, teslim olmasını istedik, onu öldürmeyeceğimizi söyledik, ama O teslim olmadı. Kendini kayalardan attı" dediler. Arkadaşları, Beritan'ı bir akşam üzeri yanındaki iki arkadaşı ile birlikte getirip, bir boğazın üst yamacına gömdüler ve gittiler. 13 yıl önce Xankûrke'de, bir savaş oldu. Karargah komutanı teslim oldu. Yılların savaşçısıydı, ama sonunda teslim oldu. Beritan, daha bir buçuk yıllık gencecik bir kadın gerillaydı. Teslim olmadı. Kendi arkadaşları bile son anını göremediler. Düşmanları gördüler. Teslim olmadığını söylediler. Oysa 'teslim olsa yaşayacaktı,' dediklerine göre. O teslim olmadı. 13 yıl boyunca, cenazesinin nerede olduğu bile bilinmedi. Ama, dilden dile, bir efsane olarak yaşadı. Komutan teslim oldu. Yaşadı. Yıllar sonra, yine teslim oldu. Şimdi yeri biliniyor ve yaşadığı iddia ediliyor. Kendini tanımladı komutan. Dağların aç aslanı olmayı kabul etmedi. Tok bir çakal olarak yaşamayı tercih ettiğini söyledi. Şimdi yaşıyor! 13 yıl önce Xankûrke'de yaşanan savaşta teslim olmayan Beritan, her yıl olduğu gibi yeniden anılıyor. Bu yılki anmalar, geçen yıllardan farklı olacak. Beritan'ın filmi yapılıyor. Film ekibi, üç ay süren araştırmalar sonunda, Beritan'la ilgili birçok bilgi toplayıp, bir senaryo yazdılar. Daha sonra, çekimler başladı. Çekimlerin Xankûrke aşamasında, Beritan'a ait olduğu iddia edilen bir cenaze bulundu. Fakat daha sonra bunun Beritan olmadığı anlaşıldı. Tartışmalar sürerken, Beritan'ı gömen arkadaş bulundu. Bu arkadaşı çatışma sırasında, Beritan'ın mevzisinin hemen üstünde doçkacıydı. Geldi, Beritan'ın yerini gösterdi. Cenazesi çıkarıldı. Daha cenazesi bulunmadan yapımına başlanan, Şehit Beritan Şehitliği'ne taşındı. Tören yapıldı. Yüzlerce gerilla katıldı. Hepsi, Beritan'ın kendini attığı kayaya gelip, oradan baktılar. 13 yıl sonra, dağda hangi gerilla birimine giderseniz, adı Beritan olan bir kadın gerilla bulabilirsiniz. Film ekibinde bile iki tane Beritan adlı gerilla var. Ve bu toprakların hangi köyüne giderseniz, bir Beritan bulabilirsiniz artık. 13 yıl sonra Beritan, artık sadece bir kişi değil. Ne zaman savaş gündeme gelse, ne zaman direnmek ve teslim olmak bir ikilem olarak çıkarsa gerillanın önüne, Beritani bir tebessüm ile karşılanır teslimiyet. 13 yıl sonra bu dağlarda, bu topraklarda teslimiyet sadece gülünecek bir şey. 13 yıl sonra teslimiyet yine zavallı ve komik. Yani olmayacak bir şey, olmaması gereken bir şey. Beritan, en çok ağız dolusu gülmeyi severdi. Yürek dolusu sevmeyi. Bir de savaşmayı ve güzelleşmeyi. Ve hepsini çekincesiz, yiğitçe yapardı. 13 yıl sonra Xankûrke'de, Lolan suyuna bakan kayalıklarda yüzlerce gerilla Beritan'ın baktığı yerden bakıyorlar dünyaya. Hepsinin yüreğinde Beritani renkler. En çok Beritan gibi olmak istiyorlar. Direnilecekse Beritanca. Sevilecekse Beritanca. Yaşanılacaksa Beritanca. Dimdik, yürek dolusu, cıvıl cıvıl... Hepsi günlük tutuyor. Şiir yazıyor. Roman yazıyor. Film çekiyor. Ve savaşıyor. Her şey Beritanca. 'O kayalıkta Beritan, son anlarında ne düşünüyordu acaba' sorusunu soruyorlar birbirlerine. En çok, teslim olması istendiğinde ne düşünmüştür acaba diyorlar. Cevapları birbirine uzak değil. Yüzlerinde Beritani tebessümler Beritan'ı konuşuyorlar. Ne kadar çok şey söylendi ve ne kadar çok şey söylenecek Beritan'a dair. Oysa O, orada durmuş düne bakıyor. Oysa O, orada durmuş bugüne bakıyor. Oysa bugün, orada durmuş yarına bakıyorlar. Hep bakacak. Hep bakacaklar. Hep bakacağız. Beritan'ın en sevmediği şey bir gününün diğer gününe benzemesiydi. Her baktığımızda Beritan'a dair yeni bir şeyler bulacağız. Beritan'ın durduğu yerden bakabilirsek, yeni bir dünya göreceğiz. Her gün, her an yenilenen bir dünya. O, orada, öylece durmuş, dağlara bakıyor. O kayalıklarda, yıllar sonra silah arkadaşları gelip yanı başında durmuşlar, gülümseyerek bakıyorlar. Arkadaşları yanından ayrılıp, yanı başındaki tepeye gidiyorlar. Bir cenaze alıyorlar omuzlarına. Bir patikadan tek sıra halinde gerilla yürüyüşünde, Şehit Beritan Şehitliği'ne götürüyorlar. O, orada, öylece durmuş yoldaşlarına bakıyor. Yüzünde hiç eksik olmayan tebessümü, gökyüzüne bakıyor. Birazdan hava kararacak, yıldızlar çıkacak. Ateşler yanacak. Ateşte bir canlılık olduğunu söylerdi hep. Ve yıldızlarda yaşam olduğunu. Orada öylece durmuş yaşama bakıyor. Dolu dolu yaşıyor. Yaşamı seviyor. Yaşamayı değil, yaşamı. SERXWEBUN 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder