birgün
sol elimde bayrak ile dönersem bilki özgürlügümde yanımdadır eger hiç
dönemessem bilki sevdigime kavustum ozaman bayragı sen devral
yoldaşım.... Hapishanede PİR olmuş yüreğimiz KEMAL gibi Ateşle dans eder
giderizHayatı çok seven BERİTAN gibiyizDava namus için dağlardan atlar
giderizBiz KÜRDÜZ be ZİLAN deresi aktı bizim kanımızlaHALEP çeler gördük
direndikENFAL var yürekteSASON ve en son AMED dayandık yinedeAGİT gibi
asi ERDAL gibi yürekliyizMAZLUM gibi direnişliSORXWİN gibi güzel
gülüşlüyüzVİYAN gibi kor yürekli BERİTAN gibi cesaretliyizKÜRDÜZ be PİR
KEMAL gibi baş koymuşuz Gülnaz Karataş (Bêrîtan) ey beritan dagların
hırçın kızı sen öyle şehit oldunki daglar artık kendine küstü uçurumlar
sarp kayalıklar seni aradı çaglayanlar sessiz kaldi ey kürdistanın kor
yürekli kızı..... Gulnaz Karataş (Beritan) (* 1971 li Bongilan/Çewlik †
1992 li Şemdînan) gerîlayeke PKK'ê bû. Karataş di sala 1992'a de, di
dema dageriya yekem ya Başûr de ji bo nekeve destê hêzên kevneperest,
dawî li jiyana xwe anî. Gerillaya ARGK'ê Gulnaz Karataş (Beritan) di
şerê li dijî artêşa tirk û hêzên kevneperest de, jiyana xwe ji dest da.
Berîtan militanek ji Dersimê bû, di her dema jiyana xwe ya gerîla de, li
dijî hemû xirabiyan, qetliyam û zora li ser Dersim û hemû Kurdistanê
de, nûmûneyek isyanê bû. Beritan mantiqa PKK'ê ya ku dibêje: kî şer bike
xweşik dibe, heta dawiyê qebûl kiribû û di jiyana xwe de bi pêk dianî.
Bêrîtan di şerê Başûrê Kurdistanê de wek fermandarê tîmê cihê xwe girt.
Beritan, di şerê Başûr de, heta gulleya xwe ya dawî şer kir û ji bo sax
nekeve destê neyarên xwe, li ber çavên wan, bi awayek ku tu carî nayê ji
bîr kirin, xwe di kendalekî de avêt. Ev helwest û çalakiya Berîtan
tesîreke mezin him li ser Gelê Kurd him-jî li ser hêzên kevneperest kir.
Serokê PKK'ê Abdullah Öcalan Bêrîtan wekî mînak nîşan da û got: "Ev
Jeanne d'Arc a me ye."Orada öylece duruyordu. Sabaha doğruydu. Yıldızlar
henüz yerlerini gün ışığına bırakmamışlardı. Aslında günlerdir bu anı
bekliyordu. Ama nasıl başladı, nasıl bu noktaya geldi bilmiyordu.
Cehennemi bir sessizlik vardı. Bulunduğu kayalıktan Lolan suyuna
bakıyordu. Tam karşısında Şêxzade boğazı yavaş yavaş aydınlanmaya
başlamıştı. Biraz soluna döndü, Şekif bütün heybetiyle, güneşi
kucaklamaya hazırlanıyordu. Biraz daha geriye dönüp baktı. Avdalkovi,
göğe doğru bir hançer gibi uzanıyordu. Gülümsedi. Ne tuhaf, ihanet hep
hançerle anılırdı. İhanet, karşısında dağ gibi duruyordu. Etrafında
uçuşan mermiler yıldızlara karışıyordu. Çatışma sona ermek üzereydi.
Şehit düşenler şehit düşmüş, geri çekilenler gitmişlerdi. Şimdi tek
başına, uçurumun kenarında, kuşatmada, tenini usul usul ıslatan kendi
kanıyla ve en çok da, kendi kendisiyle baş başaydı. Aklına ne çok şey
geldi. Şaşırdı... Düşündükleri içinde, en çok Besê, berrak bir biçimde
karşısında duruyordu. Bir de romanını yazmayı çok istediği o sevgili...
Bir gün önceki cihaz konuşmalarında "cenazelerinize basıp geçsinler, ama
asla teslim olmayın" diyen ses çınladı kulaklarında. Oysa, şimdi
karşısında ihanet, onu teslim olmaya çağırıyordu. Gülümsedi. Arkasını
döndü. Bir an günlüğünü düşündü. Acaba Hüseyin'e ve yoldaşlarına
ulaşabilecek miydi? Uçurumdan baktı. Zamanı gelmişti. Ve kendini
bıraktı...Bugünlerde birçok gerilla, buradan bakıyor dünyaya. Beritan'ın
durduğu yerden, Beritan'ın gözüyle dünyaya bakmak, Beritan'ı duymak,
Beritan'ı hissetmek, Beritan'ı anlamak dağda olmanın, gerilla olmanın,
devrimci olmanın, direnmenin, teslim olmamanın, yani tepeden tırnağa
insan olmanın sırrına ulaşmak. Beritan kimdi, nasıl yaşadı, nasıl sevdi,
nasıl savaştı ve ne oldu? Nasıl tanımlanabilir Beritan? Aslında,
yaşadıklarını her şeyiyle yazmaya çalıştı özgüncesinde. Hiç çekincesiz,
ne hissetmişse, ne düşünmüşse, dilinin döndüğünce, kaleminin yazabildiği
kadar yazdı. Günlüğü, Beritan'ı birçok yönüyle anlatıyor aslında. Son
bir yıldır, Beritan ile ilgili bir grup gerilla film çalışması yapıyor.
Günlüğü defalarca okunup tartışıldı. Dönüp dolaşıp aynı noktaya geldik.
Beritan, her şeyini nasıl bu kadar rahat, açık ve güzel dille yapıyordu.
Birçok biçimde tanımlanıp adlandırılabilir. Ama Beritan'ı en güzel
tanımlayan söz hiç kuşkusuz, yiğitlik. Ne kadar okusak, ne kadar
dinlesek, ne kadar anlamaya çalışsak da Beritan karşımızda hep yiğitçe
duruyor. 13 yıl sonra, Beritan'ı, son eylemini yaptığı kayalıkların yanı
başında, kendisiyle birlikte şehit düşen iki arkadaşının da bulunduğu
mezarda bulup çıkardık. Dağların, son yıllarda en çok sevindiği
haberlerden birisi oldu bu. Gencecik yaşına ve kısacık gerillacılığına o
kadar çok şey sığdırmıştı ki ve öyle bir anda öyle bir eylem yapmıştı
ki sonrasında bir efsane olarak anılmıştı hep. Yıllarca gerillanın
dilinde, halkın dilinde Beritan'a dair o kadar çok söylence dolaştı ki
Beritan bir kişi olmanın çok ötesine geçti. Ve Önderlik, Beritan'ı bir
çizgi olarak yeniden tanımladığında, her şey yeniden, yerli yerine
oturmaya başladı. Şimdi, Beritan'ı iki yönüyle anlamaya çalışıyoruz.
Birincisi, kimdir Beritan? Nerede doğdu? Nasıl yaşadı ve nasıl şehit
düştü? İkincisi ise nedir Beritan? Nasıl bir çizgidir, nasıl bir
yaşamdır ve nasıl bir duruştur? Sonra, bu iki noktanın asla birbirinden
ayrıştırılamayacağını görüyoruz. Beritan, sadece teslim olmamak için
kendini kayalardan atan bir kadın militan olarak tanımlanamaz. Beritan'ı
Beritan yapan, en az eylemi kadar, yaşam çizgisidir de. Sıradan
yaşayan, sıradan hisseden, sıradan düşünen bir insan, bir çizgi haline
gelecek eylemin sahibi olamaz. Olağanüstü düşünen, hisseden ve yaşayan
bir insan da asla, sıradan bir sonun sahibi olamaz. 13 yıl sonra,
Beritan'ı, adım adım kendini gerçekleştirdiği topraklarda, yeniden
tanımaya, anlamaya ve adlandırmaya çalışırken, bitimsiz bir gerçek ile
karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Beritan, olmuş bitmiş bir gerçek
değil, kendini sürekli üreten bir gerçektir. Ne kadar geriye dönüp
baksak, yeni bir şeyler görüyoruz. Yeni ayrıntılar, yeni anlamlar ve
yeni görevlerle karşı karşıya buluyoruz kendimizi. Bir de bildiğimiz
doğrular ve gerçeklerimiz, kendilerini yeniden yeniden ürettikleri için,
yeni bir gözle ve yeni bir zihniyetle, yeniden tanımak ve tanımlamak
gereğini duyuyoruz. Buna, canlı tarih anlayışı diyoruz. İnsan, kendini
sadece bugünde ve yarında gerçekleştirmez. Bugününü ve yarınını
kurarken, aslında bir biçimde, dününü de kurar. Beritan gerçeği, bu
günümüzü ve yarınımızı kurarken, dönüp yeniden anlayıp, anlamlandırmamız
gereken en temel gerçeklerimizden biridir. 13 yıl önce Xankûrke'de, bir
savaş yaşandı. Bir tarafta özgürlük mücadeleleri tarihinin en keskin
çizgilerinden birisini temsil etme iddiasında olan hareketin savaşan
gerilla güçleri, diğer tarafta, tarihin en barbar koalisyonu ve onların
işbirlikçileri vardı. Savaş kızıştığında, iradeler, en keskin bir
biçimde çarpıştığında, kırılanlar oldu. Bir tarafta, bütün gücüyle
gerillayı imha etmeye çalışan güçler ittifakı ve işbirlikçileri, diğer
tarafta iradesini asla teslim etmemek için direnen gerilla vardı. Savaş 3
Ekim'de başladı. Sadece Xankûrke'de değil, aynı güçler Zagros, Metina
ve Haftanin'de de gerilla güçlerine yöneldiler. Savaşı bizzat Önderlik
yönlendiriyordu. Ve talimat kesindi. Gerilla sonuna kadar direnmeliydi.
"Cenazelerinize basıp geçsinler, ama asla teslim olmayın" diyordu.
Gerilla savaştı. Bütün cepheler direndi. 13 yıl önce Xankûrke'de,
Çıluçar denen dolda, bir karargah komutanı vardı. Kodu Çıluçar. Adı
Ferhat. Kendi başına işbirlikçi güçlerle görüşmeler yaptı. Sonunda,
teslim olmaya karar verdi. Cenazesini çiğnetmedi. Ama, cenazesinden
başka her şeyini çiğnetti. Gerillayı teslim etti. Diğer cepheler uzun
süre direnmeye devam etti. İhanete uğradılar, ama teslim olmadılar.
Sonunda savaş bitti. Teslimiyet, Zelê'de konumlandı. Sonra yargılandı.
Mahkum edildi. Şans tanındı. 10 yıl sonra, savaş farklı bir boyutta,
yeniden iradeler çatışmasına döndüğünde, Ferhat yeniden teslim oldu. 13
yıl önce Xankûrke'de, savaşın en kızgın mevzisinde, işbirlikçiler,
Beritan'ın bulunduğu mevziyi kuşattıklarında, Beritan'a teslim olması
çağrısında bulundular. Beritan, teslim olmadı. Mevzisinin bulunduğu
kayalıkların zirvesinden, kendini uçurumlara bıraktı. Üç gün sonra, bir
grup arkadaşı peşmergelerle cenazelerin karşılıklı değişimi için,
anlaşma yaptılar. Peşmergeler, Beritan'ın cenazesini uçurumun dibinden
çıkarıp, arkadaşlarına teslim ettiler. Beritan'ı en son onlar
görmüşlerdi. Cenazesini teslim ederken, "Bu bayan arkadaşınız,
yaralıydı, teslim olmasını istedik, onu öldürmeyeceğimizi söyledik, ama O
teslim olmadı. Kendini kayalardan attı" dediler. Arkadaşları, Beritan'ı
bir akşam üzeri yanındaki iki arkadaşı ile birlikte getirip, bir
boğazın üst yamacına gömdüler ve gittiler. 13 yıl önce Xankûrke'de, bir
savaş oldu. Karargah komutanı teslim oldu. Yılların savaşçısıydı, ama
sonunda teslim oldu. Beritan, daha bir buçuk yıllık gencecik bir kadın
gerillaydı. Teslim olmadı. Kendi arkadaşları bile son anını göremediler.
Düşmanları gördüler. Teslim olmadığını söylediler. Oysa 'teslim olsa
yaşayacaktı,' dediklerine göre. O teslim olmadı. 13 yıl boyunca,
cenazesinin nerede olduğu bile bilinmedi. Ama, dilden dile, bir efsane
olarak yaşadı. Komutan teslim oldu. Yaşadı. Yıllar sonra, yine teslim
oldu. Şimdi yeri biliniyor ve yaşadığı iddia ediliyor. Kendini tanımladı
komutan. Dağların aç aslanı olmayı kabul etmedi. Tok bir çakal olarak
yaşamayı tercih ettiğini söyledi. Şimdi yaşıyor! 13 yıl önce Xankûrke'de
yaşanan savaşta teslim olmayan Beritan, her yıl olduğu gibi yeniden
anılıyor. Bu yılki anmalar, geçen yıllardan farklı olacak. Beritan'ın
filmi yapılıyor. Film ekibi, üç ay süren araştırmalar sonunda,
Beritan'la ilgili birçok bilgi toplayıp, bir senaryo yazdılar. Daha
sonra, çekimler başladı. Çekimlerin Xankûrke aşamasında, Beritan'a ait
olduğu iddia edilen bir cenaze bulundu. Fakat daha sonra bunun Beritan
olmadığı anlaşıldı. Tartışmalar sürerken, Beritan'ı gömen arkadaş
bulundu. Bu arkadaşı çatışma sırasında, Beritan'ın mevzisinin hemen
üstünde doçkacıydı. Geldi, Beritan'ın yerini gösterdi. Cenazesi
çıkarıldı. Daha cenazesi bulunmadan yapımına başlanan, Şehit Beritan
Şehitliği'ne taşındı. Tören yapıldı. Yüzlerce gerilla katıldı. Hepsi,
Beritan'ın kendini attığı kayaya gelip, oradan baktılar. 13 yıl sonra,
dağda hangi gerilla birimine giderseniz, adı Beritan olan bir kadın
gerilla bulabilirsiniz. Film ekibinde bile iki tane Beritan adlı gerilla
var. Ve bu toprakların hangi köyüne giderseniz, bir Beritan
bulabilirsiniz artık. 13 yıl sonra Beritan, artık sadece bir kişi değil.
Ne zaman savaş gündeme gelse, ne zaman direnmek ve teslim olmak bir
ikilem olarak çıkarsa gerillanın önüne, Beritani bir tebessüm ile
karşılanır teslimiyet. 13 yıl sonra bu dağlarda, bu topraklarda
teslimiyet sadece gülünecek bir şey. 13 yıl sonra teslimiyet yine
zavallı ve komik. Yani olmayacak bir şey, olmaması gereken bir şey.
Beritan, en çok ağız dolusu gülmeyi severdi. Yürek dolusu sevmeyi. Bir
de savaşmayı ve güzelleşmeyi. Ve hepsini çekincesiz, yiğitçe yapardı. 13
yıl sonra Xankûrke'de, Lolan suyuna bakan kayalıklarda yüzlerce gerilla
Beritan'ın baktığı yerden bakıyorlar dünyaya. Hepsinin yüreğinde
Beritani renkler. En çok Beritan gibi olmak istiyorlar. Direnilecekse
Beritanca. Sevilecekse Beritanca. Yaşanılacaksa Beritanca. Dimdik, yürek
dolusu, cıvıl cıvıl... Hepsi günlük tutuyor. Şiir yazıyor. Roman
yazıyor. Film çekiyor. Ve savaşıyor. Her şey Beritanca. 'O kayalıkta
Beritan, son anlarında ne düşünüyordu acaba' sorusunu soruyorlar
birbirlerine. En çok, teslim olması istendiğinde ne düşünmüştür acaba
diyorlar. Cevapları birbirine uzak değil. Yüzlerinde Beritani
tebessümler Beritan'ı konuşuyorlar. Ne kadar çok şey söylendi ve ne
kadar çok şey söylenecek Beritan'a dair. Oysa O, orada durmuş düne
bakıyor. Oysa O, orada durmuş bugüne bakıyor. Oysa bugün, orada durmuş
yarına bakıyorlar. Hep bakacak. Hep bakacaklar. Hep bakacağız.
Beritan'ın en sevmediği şey bir gününün diğer gününe benzemesiydi. Her
baktığımızda Beritan'a dair yeni bir şeyler bulacağız. Beritan'ın
durduğu yerden bakabilirsek, yeni bir dünya göreceğiz. Her gün, her an
yenilenen bir dünya. O, orada, öylece durmuş, dağlara bakıyor. O
kayalıklarda, yıllar sonra silah arkadaşları gelip yanı başında
durmuşlar, gülümseyerek bakıyorlar. Arkadaşları yanından ayrılıp, yanı
başındaki tepeye gidiyorlar. Bir cenaze alıyorlar omuzlarına. Bir
patikadan tek sıra halinde gerilla yürüyüşünde, Şehit Beritan
Şehitliği'ne götürüyorlar. O, orada, öylece durmuş yoldaşlarına bakıyor.
Yüzünde hiç eksik olmayan tebessümü, gökyüzüne bakıyor. Birazdan hava
kararacak, yıldızlar çıkacak. Ateşler yanacak. Ateşte bir canlılık
olduğunu söylerdi hep. Ve yıldızlarda yaşam olduğunu. Orada öylece
durmuş yaşama bakıyor. Dolu dolu yaşıyor. Yaşamı seviyor. Yaşamayı
değil, yaşamı. SERXWEBUN
|
- Blogger Yorumları
- Facebook Yorumları
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Rojken ::: DİFHA
iletişim.: Email-Skype.: amedsozdar@hotmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder