Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik gelişen 15 Şubat komplosunu değerlendiren Halk Savunma Merkez Karargah Komutanlarından Delal Amed, önümüzdeki süreç için “2015 yılı artık komploya karşı cevabın Kürt halkının özgürlüğüyle verileceği bir süreç olacaktır” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998’de başlatılıp 15 Şubat 1999 yılında Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesiyle sonuçlanan ve içinde birçok uluslararası güç yer aldı. Aradan geçen bu on altı yıllık süreç içerisinde nelerin yaşandığını, komploda hangi güçlerin yer aldığını, komplonun hangi aşamaya geldiğini ve yeni süreçte Kürt Özgürlük Hareketinin, özelde de gerillanın nasıl bir tavır sahibi olacağını Halk Savunma Merkez Karargah Komutanlarından Delal Amed’e sorduk.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik gelişen ama esasta da Kürt halkının özgürlüğünü hedef alan 15 Şubat Uluslararası Komplosu’nun gerçekleştiği koşulları kısaca değerlendirebilir misiniz?
Önderlik üzerine başlatılan uluslararası komplonun başlangıç tarihi 9 Ekim’dir. Ondan önce PKK’nin güç olmaya başladığı, kitleselleştiği, bölgede etkili bir güç haline geldiği dönemden itibaren aslında hareketimiz üzerinde, yine Kürt halkı üzerinde komplolar sürekli devrede oldu. Komplo tasfiye süreçleri farklı farklı yöntemlerle yürütüldü. Aslında daha ilk süreçten itibaren ulaşılan sonuç şudur. Bu, Semir’in 82’lerde dile getirdiği bir husustur. “Siz ne kadar PKK’ye, Kürt halkına yönelirseniz de Önder Apo var olduğu sürece bu mücadeleyi yürütür, büyütür” biçiminde yaptığı tespitler var. Biliniyor, zaten tasfiyeci bir kişiydi. Özellikle de Avrupa ülkelerinin bizzat yönlendirdiği bir kişiydi. 1998’de Şemdin Sakık da kaçtıktan sonra düşmana “PKK’yi, Kürt Özgürlük Hareketini, genel anlamda Kürt halkını tasfiye etmek istiyorsanız, öncelikle Öcalan’a yönelmelisiniz. Öcalan var olduğu müddetçe PKK’yi güçlendirecek. Kürt halkını güçlendirecek, iradeli kılacak, özgür iradesini açığa çıkaracak” bilgisi var.
Bizzat içimizdeki tasfiyeci kişilerin de dile getirdiği bir husus oldu. Tabii bu hareketin, Önderliğin gücünü tanımayla bağlantılı. Bu nedenle, 9 Ekim komplosu bire bir Önderliği hedef aldı.
‘KOMPLO İÇİN ZEMİN HAZIRLADILAR’
9 Ekim Komplosu gerçekleşmeden önce uluslararası çapta bunun zemini hazırlanmıştı. Koşullar oluşturulmuştu. Birincisi Güney Kürdistanlı Kürt işbirlikçilerinin de katıldığı 17 Eylül Washington anlaşması var. Orada aslında Amerika şuna yeşil ışık yakmıştır: Güneyli güçler PKK’nin bölgede etkin olmasını istemiyorlar. Neden? Dünya nezdinde Kürtlerin temsilcisi olarak görülüyor ama PKK büyüyen bir güç ve artık meşruluğu tüm dünya kamuoyunca kabul edilen bir güç konumuna geliyor. Bunu hazmedemediler. Bu anlamda onların da işine geliyordu. Küresel güçlerin merkezi olan Amerika’da, Washington’da, böyle bir anlaşma yaptılar. Bu tarih 17 Eylül’dür. Biliniyor zaten basına çokça yansıdı. Orada verilen şey şudur: Bir; Avrupa ülkeleri, tüm dünya PKK’yi terör listesine alsın. Zaten PKK’nin terör listesine girmesi onunla biraz resmileşti. Daha öncesi bazı ülkeler terör örgütü olarak kabul ediyordu. Türkiye, en başta bizi terör örgütü olarak nitelendiriyor ama tüm dünyanın terör örgütü listesine almasını gündemleştirdiler. İkincisi de, PKK’yi Güney’den çıkarma kararı aldılar. Bu anlaşma Güneyli güçlerin birebir küresel güçlerle işbirliğine girdiğinin de somut ifadesidir. Ama esasta PKK’yi hedefleyen, Önder Apo’yu hedefleyen küresel güçlerdir. Neden? Çünkü küresel güçler Kürt sorununu bir kapan gibi Ortadoğu’da, Türkiye’nin de başına bela eden durumda. Biliniyor Lozan’da, 1. Dünya Savaşı sonrasında, Lozan anlaşmasında, Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi, tüm Ortadoğu devletlerini Kürt sorunuyla yönetmek istediler. Bunlar yüzyıl, iki yüzyıl önce planlanan hususlardır. Bu anlamda süreci küresel güçler yönlendiriyordu.
‘KOMPLO KÜRESEL GÜÇLERİN MÜDAHALESİDİR’
Uluslararası güçlerin komplo sürecine doğru, Ortadoğu üzerinde planları vardı. 2001’de Afganistan’a giriş, 2003’te Irak’a müdahale, aslında Ortadoğu’yu tümden hakimiyetlerine almak isterken bunun önünde engel oluşturan Kürt Özgürlük Hareketi’dir. En başta da Önder Apo’dur. Önder Apo’nun felsefesi, ideolojisi, halkların demokratik çıkışına öncülük yapması küresel güçlerin Ortadoğu’yu istedikleri gibi denetim altına almalarını engelliyordu. İstediği gibi yönlendiremiyorlardı. Bu anlamda küresel güçler birebir artık hareketi, Önderliği hedefliyordu. Tabii bunun için de bir çok gücü kendilerine dahil ettiler. En başta da Türkiye’yi dahil ettiler. Ortak tezgahlandı. Zaten Türkiye’nin başına Kürt sorunu musallat edilmişti. Türkiye’nin bize karşı yürüttüğü savaşta, silahla, teknolojik destekle, yürüttükleri siyasetle hep desteklediler. Güneyli işbirlikçi Kürtleri buna dahil ettiler. İşte Washington anlaşması da bunun direk somut ifadesidir. Komplo için böyle bir zemin hazırlandı. Uluslararası komplo dememizin anlamı da budur. Birebir küresel güçlerin müdahalesidir. Küresel güçlerin; başta ABD’nin, İngiltere’nin, İsrail’in, diğer Avrupa devletlerinin ve Ortadoğu’daki bölge devletlerini dahil ettikleri bir komplo.
Uluslararası komplonun 17. yıldönümüne girmiş bulunmaktayız. 9 Ekim 1998’de başlayıp 2015 yılına kadar geçen komplo sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi açısından bu süreç nasıl geçti?
9 Ekim tarihi de özel olarak seçildi. Onu da belirtmekte fayda var. Che Guevara’nın katledilişinin tarihidir. Şu mesaj da verilmek istendi. Che Guevara devrimciliği dönemi bitti. Zaten bazı çevreler bunu açıkça ifade ediyorlardı. Nasıl Che Guevara’yı 9 Ekim’de katlettiysek, Önder Apo da son dönemlerin devrimci çizgisini temsil ediyor. Demokratik devrim çizgisini temsil ediyor. Bu anlamda o gün yapılmasının da mesajı açıktır.
‘BİR BÜTÜN ÖNDERLİĞİN İMHASI HEDEFLENDİ’
9 Ekim’de planlanan şudur: Önder Apo’yu imha etmek. Mesele, fiziki imha etmek değildir. Zaten Önder Apo, örgütüyle, halkıyla güçtür. Bir bütün Önder Apo şahsında fiziki imha da hedefleniyor. Daha önce de belirttim. İçimizden bizzat tasfiyeci kesimlerin de ulaştığı bir sonuç. Bunu tabi dış güçlerle paylaşmışlar. Bizzat hareketimize karşı düşmanlık yapan güçlerle de paylaşmışlar. Önder Apo’yu fiziki hedefleyerek bir bütün PKK’yi bitirmek, Kürt halkını iradesiz kılma hedefleniyordu. Bu anlamda 9 Ekim’de hedeflenen odur. Bir bütün Önderliğin imhasıdır. Komplo bu temelde gerçekleşiyor.
‘DEMİREL SURİYE’Yİ TEHDİT ETTİ’
Türkiye’de 12 Eylül 1982 Darbesi’nin geliştiği dönemde Önderlik, Ortadoğu’ya çıkış yaptı. Suriye’de çalışmalarını yürütüyordu. Esas çalışması neydi? Kadro hazırlama, bir diplomasi çalışması yürütme, hareketi meşrulaştırma. Önderlik, örgütü de yönetiyordu. İlk yapmak istedikleri Önderliği Suriye’den çıkarmak oldu. Tabii bunun koşulları önceden hazırlandı. Hafız Esad yönetimi üzerinde Önder Apo’nun Suriye’den çıkarılması için çok ciddi baskı oluşturuldu. O dönem Türk Kara Kuvvetleri komutanı Hatay’a kadar gitti. Hatay’da savaş ilanı yaptı. Sınırlarda güç hazırladılar. Ağır silah konumlandırdılar. Bununla aslında Suriye’ye savaş ilanı yaptılar. O dönemde Demirel cumhurbaşkanıydı. Demirel, açıktan Suriye’yi tehdit etti. 1998’de meclis açılışında yaptığı bir konuşma var. Orada açıkça Suriye’yi tehdit etti. Suriye sınırlarından Önderliği çıkarmak için esas baskıyı da Mısır’ı kullanarak yaptılar. Neden? Çünkü Mısır, Ortadoğu’da Arap milliyetçiliğinin başını çeken bir ülke. Arap ülkelerini birleştirmede etkilidir. Arap milliyetçiliğini Nasırcılık biçiminde başını çeken bir ülke olduğu eskiden beri biliniyor. O zaman Mısır başkanı Hüsnü Mübarek’i devreye koydular. Hüsnü Mübarek, Türkiye’ye gitti, Amerika’ya gitti geldi. Şam’a gidip geldi. Böylece Hafız Esad üzerinde bir baskı oluşturdular. Önderlik de bu durumu değerlendirdi. Önderlik yirmi yıla yakın bir süre Suriye’de kaldı. Bunu bir dostluk ilişkisi üzerinde geliştirmek istedi. Önderlik aralarındaki bu dostane ilişkilerin zedelenmemesi için, bir de Suriye üzerindeki baskıyı hafifletmek için Suriye’den çıkmayı kabul etti.
Avrupa devletlerinin yaklaşımı nasıl oldu? Kürt halk Önderi neden Avrupa’ya çıkış yaptı? Ve o süreçte neler yaşandı?
Planlanan şuydu: 9 Ekim’de Önderlik, Suriye’den çıkarılacak, direkt Yunanistan’a götürülecek, Yunanistan üzerinde Önderliğin fiziki imhasını da hedefleyen komplo gerçekleştirilecekti. O dönem Önderliğin nereye gideceği yönünde arayışları çok oldu. Çok tartışmalar yürütüldü. Önder Apo savunmalarında da belirtiyor. “O süreçte önümde iki tercih vardı” diyor. Ya dağa gitmek, aslında o süreçte dağa gelmenin koşulları da hazırlanmaya çalışıldı. Örgüt yönetimine de bildirildi, ya da Avrupa’ya gidecekti.
O dönem neden Avrupa seçildi sorusu çok önemlidir. Bizzat örgüt kadrolarının yürüttüğü diplomasi çalışmaları var. Avrupa devletlerinin bunlar aracılığıyla Önderliğe gönderdiği mesajlar var. Öncesinde de Önderliğe gönderilen mesajlar var. Avrupa’nın verdiği mesaj şudur: Şiddeti durdurursan, Kürt sorununu çözeriz. Avrupa’nın karşı olduğu PKK’nin yürüttüğü silahlı mücadeledir, savaştır. Önderliğin daha öncesinden geliştirdiği ‘93 ateşkes girişimi var, bu süreçlerde Avrupa’nın verdiği mesajlar vardı. Şiddet durursa, bizler de Kürt sorununun çözümüne destek sunarız biçiminde mesajları vardı. Bizzat Avrupa ülkeleri 1998 yılında diplomasi kanalları aracılığıyla Önderliğe bazı davetler gönderdiler. Bire bir Yunanistan’dan gelen davet mektubu oldu. Yunanistan parlamentosunun aldığı bir karardı. Parlamento içerisinde bazı kesimler bir araya gelip resmi davet gönderdiler. Bunun üzerine Önderlik bunu değerlendirdi. Dağa çıkışın daha şiddetli bir savaşa yol açacağı açıktı. Önderliği de hedeflemek amacıyla bir bütün hareket hedeflenecekti. Önderlik bu yüzden dağı tercih etmedi. Bunu da savunmalarında da belirtiyor.
Uluslararası komplo hareket üzerinde farklı boyutlarıyla hala sürüyor. Komplo tümüyle boşa çıkarıldığı zamantarih hükmünü de verir. O dönem alınan karar ne kadar doğrudur, ne kadar yanlıştır. Bu tartışmaya açık husustur. Ama en azından şimdiye kadar değerlendirebildiğimiz kadarıyla Önderlik şiddetli bir savaşın önünü alma ön görüsünde bulundu.
‘ÖNDERLİK AVRUPA’YA ÇIKIŞLA SİYASAL MÜCADELENİN ÖNÜNÜ AÇMAYI HEDEFLEDİ’
Yine, Önderliğin hareketi siyasallaştırma çabaları çok yoğundur. O nedenle de Avrupa’dan davetle olunca, Avrupa’nın da “şiddeti durdurursanız, biz çözümü destekleriz” biçimindeki yaklaşımları Önderlikte şöyle bir kanı uyandırmıştır: Avrupa’ya çıkış siyasal mücadelenin önünü açacaktır. Çünkü Kürt sorununu yaratan küresel güçlerdir. Yoksa Türkiye, bire bir bu sorunun yürütücüsü değildir. Fiili olarak Türkiye’de yürüyor. Ama Türkiye’yi yöneten, bütün dünyayı yöneten küresel güçler var. Bu anlamda Önderlik hareketi siyasallaştırma amacıyla Avrupa’yı seçti. O dönemler Önderliğin söylediği sözler var. Ankara’daki ilk örgütlenme girişimlerinin başlamasının partileşmeyi geliştirdiğimizi söylüyor. Ortadoğu’ya çıkışla birlikte ordulaşma zeminini olgunlaştırdığını, şimdi de dünyaya çıkışla birlikte devletleşeceğimizi söylüyordu. Tabi o zamanki stratejimiz devletleşmeydi. Siyasallaşarak, meşrulaşarak bir açılım olacağı biçiminde yorumladı. Bu anlamda Avrupa’yı tercih etti.
‘9 EKİM KOMPLOSU DA BOŞA ÇIKARILDI’
O dönem ilk Yunanistan’a çıkış oldu. Yunanistan’a çıkış olur olmaz davet eden kesimler Önderliği karşılayacaklardı. Öyle vaatlerde bulunmuşlardı. Ama Yunanistan’a giderken davet eden hiç kimse yoktu. Yunan istihbaratından bazı kişiler Önderliği karşılıyorlar. Davet eden kesimler de olmadığı için istihbarattakiler uçakta Önderliğin Yunanistan’a inemeyeceğini söylüyorlar. Orada planlanan şudur: Yunanistan ya da direkt olarak hiçbir ülke komplonun sorumluluğunu almayacaktı. Önderlik zaten Suriye’den çıkarılmış. Yunanistan da resmi olarak kabul etmeyecek, oradan çıkarılacak artık uçak havada vurulacak, o arada hiçbir ülke sorumluluğu almayacaktı. Böyle bir şey hedeflenmişti. 9 Ekim günü, Önderliğin fiziki imhası hedeflenmişti. Fakat Önderlik bunu öngördü. Yunanistan’dan tekrar sınır dışı edilmeyi kabul etmedi. Orada kalmada ısrar etti. O yüzden Önderliğin bir süre orada kaldı. Aslında bununla 9 Ekim’de hedeflenen imha planı boşa çıkarılmış oldu.
‘AVRUPA ÜLKELERİ KOMPLO SÜRECİNİN İÇİNDEYDİ’
9 Ekim’den ta 15 Şubat’a kadar geçen bir süreç var. Önderliğin Yunanistan’da bulunduğu süreç. Daha sonra farklı planlar geliştiriliyor. Önderlik oradan Rusya’ya geçti. Rusya’dan tekrar Yunanistan’a geçiş süreci var. O arada tabi Roma’ya gidiş süreci var. Komplonun 9 Ekim’den 15 Şubat’a yayılması Önderliğin, planları boşa çıkarmasıyla alakalı. Avrupa devletlerinin oynadığı roller var. 36 devlet olarak yorumlandı. Belli değil daha fazla da olabilir. Biliniyor, o dönem bölge devletleri işin içerisinde yer aldı. Suriye’de çıkarmada Mısır ve diğer bölge ülkeleri baskı kurdular. Başta ABD olmak üzere Avrupa devletleri yer aldı. O süreçte İtalya’da hükümette olan sol bir partiydi. Onlar Önderliğin resmi ilticasını İtalya’da kabul ettiler. Fakat ona rağmen İtalya üzerine ABD, Türkiye ve Avrupa devletleri tarafından yoğun baskılar oluşturuldu. Böylelikle Önderliği Roma’dan çıkardılar.
Şu ortaya çıktı ki Avrupa ülkeleri bu komplo sürecinde işin içerisindeydi. O sürecin uzamasıyla tüm güçlerin nasıl rol oynadıkları daha açık, net bir şekilde ortaya çıktı. Belki bunları burada değerlendirmeye gerek olmayabilir. Çünkü çok yazıldı, çok çizildi. Kitaplar dolusu değerlendirmeler, belgeler çıktı. Bizzat örgütümüzün de değerlendirmeleri var. Fakat Avrupa devletlerinin bu süreçten ekonomik çıkarlarını nasıl örgütledikleri ortadadır. Aslında Yunanistan’da yapılmasının amacı şudur. O dönem Türk-Yunan ilişkileri çok gergindi. Amerika aslında Türk-Yunan ilişkilerini düzeltmek istedi. ABD, Yunanistan’a Kürt sorununun başı olarak değerlendirdikleri Önderliği imha ettirmeyle Türkiye’yle aralarını düzelteceklerdi. Bir bu amaçlanmıştı. Yunanistan’da komployu gerçekleştirmekti. Bununla aslında Ortadoğu’ya yönelim olursa küresel güçlerin müdahalesi olursa da Türkiye’nin diğer Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini düzelteceklerdi. Burada biraz bu amaçlanmıştı. Rusya sürecinde de Rusya’nın Türkiye’yle bire bir geliştirdiği ekonomik ilişkiler var. O dönemde Mavi Akım Projesi var. Doğalgazın aktarılması şirketlerini Türkiye başka ülkelere vermişti ama Önderlik Rusya’dayken, Rusya komplo’da yer alınca, Rusya ile Türkiye’nin ilişkileri çok gelişti. O dönem o projeyi Türkiye, Rusya’ya verdi. Önder Apo’ya karşı komplo karşılığında verdiler. Sara arkadaş ve diğer iki arkadaşın Paris’te katledilmesi olayında da bu çok net görüldü. Mesela, bu dönemde de neden Fransa seçildi? Fransa ile Türkiye’nin ilişkileri iyi değildi. Onu düzeltmek istediler. ABD ve küresel güçlerin planladığı bir oyundur.
‘GLADYO BİREBİR KOMPLODA YER ALDI’
PKK ile mücadelede Avrupa ülkeleri ile NATO ne zaman dahil oldu? PKK çıkışında PKK hareketinin bu kadar büyük olacağını çok düşünmüyorlardı. Birkaç kişilik bir grup biçiminde ele aldılar. Ama ne zamanki PKK büyüdü, 1984’le birlikte silahlı mücadeleye başladı, etkinliği arttı ve kitleselliğe ulaştı ve bu görüldükten sonra Türkiye, PKK’yi bitiremeyeceğini anladı. Onun öncesinde 12 Eylül darbesi, Maraş katliamı, 1982’lerde içimize Semir gibi ajan-provokatör kişilerle hareketi bitirmek istiyordu. Pilot, MİT’in yönlendirmesiyle hareketi içeriden bitirmek istiyordu. Ama 1985’lere doğru Türkiye devleti artık PKK’yi bitiremeyeceğini anlayınca PKK ile mücadeleyi Avrupa ve dünya gündemine taşıdı. İlk, 1985’le birlikte NATO, bire bir PKK ile mücadelede yer aldı. NATO, Gladyo aracılığıyla yer aldı. O dönemle beraber hareketimizle mücadele sadece Türkiye çapında gelişmedi. Türkiye’yi yönlendiren, destek veren NATO Gladyosuoldu. Bu nedenle komploda bire bir rolleri söz konusudur.
2013 Newrozu'nda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan; “Komplo tamamıyla boşa çıkarılmıştır” müjdesini Kürt halkına vermişti. Bunda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki direnişi, Kürt halkı ve gerillanın rolünü değerlendirebilir misiniz?
15 Şubat’la gelişen ve Önderliğin esaretiyle sonuçlanan bir süreç var. O süreçte bile Önderlik Rusya’da, Roma’da olduğu dönemde halkı belli bir duyarlılık içerisine çekti. Önderlik üzerinde, hareket üzerinde komplo yürüyordu. Bunun için halkın ayağa kalkış süreci oldu. Önderlik, Roma’dayken halkın hepsi ayağa kalktı. Günlerce nöbet tuttular. Komploda yer alan ülkelerin elçiliklerini işgal ettiler. Böyle bir süreçte Kürtlerin olduğu her yerde ayaklanmalar gelişti. Yine, zindanda gelişen bir direniş oldu. ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şiarıyla kendini yakan arkadaşlar oldu. O dönem, gerillada fedai eylemler gelişti. Bu, aslında komplo karşısında bir duyarlılıktı. Bu, uluslararası güçleri oldukça ciddi anlamda zorladı. Daha sonrasında Amerika’daki bazı yetkililerin yaptığı açıklamalar var. Diyorlar ki,“biz komplo sürecinde Kürtlerin karşı duracağını bekliyorduk ama bu düzeyde beklemiyorduk.” Onlar da şaşırdılar. Kürdistan’ın dört parçasında, Kürtlerin bulunduğu her yerde ayaklanmalar oldu. Karşı duruş oldu. Komplonun 15 Şubat’a kadar uzamasında bunun da tabi etkisi oldu.
‘PLANLAR DEĞİŞTİ’
Önderliğin esaretiyle sonuçlanan 15 Şubat Komplo süreci halen de tam olarak çözümlenmiş değil. Bülent Ecevit de demişti, “biz de anlamadık, neden Abdullah Öcalan’ı getirip bize teslim ettiler, bununla Avrupa devletleri neyi amaçlıyordu.” Aslında başta Önderliğin Suriye’den Yunanistan’a çıkışıyla beraber fiziki imhası hedeflenmiş. Ama sürecin uzamasıyla birlikte, herhalde ABD istihbaratı CIA’nin planında değişiklik oldu. Muhtemelen, Türkiye’ye verelim, Türkiye’de zaten idam edilir, bununla aslında Kürt hareketi de idam kararıyla birlikte ayağa kalkar ama bastırılır, bitirilir, bu hedeflendi. Eğer idamı gerçekleştirmezlerse bile, Önder Apo’nun İmralı süreciyle etkisizleştirilmesi, diğer esir alınan hareketlerin liderlerinde olduğu gibi hareketin tümden tasfiye edilmesi hedeflenmişti.
‘KOMPLOYA KARŞI DEMOKRATİK ÇÖZÜM’
Önderlik çok duyarlı yaklaştı. O süreç aslında tüm Kürtlerin ayağa kalktığı, büyük, şiddetli bir savaşın yürüyeceği bir sürecin başlamasıydı. Bunun için örgüt harekete geçti. Tüm Kürt halkı ayağa kalktı. Fakat Önderlik tüm bu komplo sürecini nasıl çözüm sürecine evriltirim çabasıyla Demokratik Çözüm için bir deklarasyon geliştirdi. İmralı savunmaları biçiminde formüle etti. Tüm harekete sundu. Bunun öncesinde aslında Roma’da böyle bir girişimi var. Önderliğin, hareketi, demokratik çözüme taşırma, siyasallaştırma istemi komployla gelişmiyor. Komplo öncesinde de 1993 yılında Turgut Özal’la başlayan bir süreç var. Özal’la başlayan süreçte Özal’ın gücü yetmedi. Aslında bizimle mücadele eden güçlerin bizi imha etmeyi başaramayınca geldikleri nokta o oldu. Bu ne kadar iyi niyetlidir, ne kadar kötü niyetlidir, bu ayrı bir tartışma konusudur. Ama şöyle de olabilir. Kötü niyetli, bizzat hareketi ateşkese çekip, çatışmasızlık sürecine çekip tasfiye de hedeflenmiş olabilir ama yok, bizimle mücadeleden sonuç alamayınca bu noktaya da gelmiş olabilirler. Böyle de olabilir. 1993 yılı da böyledir. 1998, komplonun başladığı süreç de böyledir. 1 Eylül 1998’de Önderlik ateşkes ilan etti. Hareketi siyasallaştırmaya dönük Avrupa devletlerinin bazı girişimleri vardı. Hiçbir ateşkes dışardan gelen mesajların dışında gelişmedi. Bizzat Türkiye içerisinde, Önderliğe, “siz şiddeti durdurursanız biz siyasal çözümü geliştiririz” mesajları dışında gelişmedi. Bu süreçten faydalanmak isteyen güçler olabilir. Türkiye bire bir bu süreci dayatıp komployu dayatmış olabilir. Bazı çevrelerin bu noktaya gelip böyle bir süreci başlatmasıyla, küresel güçlerin bu süreci kullanma istemi de olabilir. Bir de tabi komplo da böyle bir yan da vardır, bunu da görmek lazım.
‘ÖNDERLİK VE HAREKET ÜZERİNE PLANLAR YÜRÜDÜ’
Bir de neden komplo deniliyor. Çünkü işin içerisinde hile var, aldatmaca var, kirli planlar var. Açıktan bir savaş yürütülmüyor. Bir taraftan davet mesajları, bir taraftan demokratik çözüm, siyasal çözümle sonuca gitme mesajları ama diğer taraftan da çok kirli imha, tasfiye planları var. Bu nedenle de tabi komplo deniliyor. 15 Şubat’la birlikte de başlayan süreç ama Önderliğin büyük öngörüsüyle bu plan biraz boşa çıkarıldı. Önderlik, süreci demokratik çözüme evriltmeye çalıştı. Önderlik süreci demokratik çözüme evriltmeye çalışırken de Önderlik üzerine, hareket üzerine planlar yürüdü. İmralı sistemiyle Önderliğin hareketle tüm bağları koparılacak, hareket üzerindeki etkisi azaltılacak, Önderlik yalnızlaştırılacak, tecrit edilecek, bunlar hedeflendi. Diğer taraftan hareket üzerinde bizzat bazı tasfiyeci kişiler eliyle de komplolar yapılmak istendi. Hareketin, çizgisinden saptırılması, küresel güçlerin, ABD’nin çizgisine çekilmesi, yaşamın darbelenmesi, yaşam çizgisi, özgürlük çizgisi hedeflendi. Tabi, böyle komplolar devam etti. Yine, belli dönemlerde Önderliğe ateşkes çağrıları oldu. Ama onunla birlikte imha, tasfiye planları hep devrede oldu. Hareket üzerinde yürüyen komplo süreçleri var. Önderlik, Paris’te katledilen Sara arkadaş ve diğer iki arkadaşı uluslararası komplonun bir parçası olarak değerlendirdi. Tüm gladyo güçleri bunun içindeydi. Önderliğin, hareketi siyasal zemine çekmek istediği, çözümü artık geliştirmek istediği bir süreç ve hareketin, halkın gücü de o düzeye ulaşmış ama böyle bir dönemde bu süreci boşa çıkarmak için Paris Katliamını devreye koydular. Bununla da yine dönemsel Fransa-Türkiye ilişkilerini düzeltmek de amaçlanmış olabilir. Devletlerin dönemsel somut bazı çıkarları da gündemde var, ama esasta da Önderliğin hareketi ulaştırmak istediği noktayı, demokratik çözüm aşamasına ulaştırmak istediği noktayı boşa çıkarmak içindir.
Bugün komplo hangi düzeyde yürütülmek isteniyor, DAİŞ çetelerinin eliyle Kürt halkına karşı geliştirilen saldırılar komplonun bir boyutudur diyebilir miyiz? Yine Kürt sorunun esas muhataplarından biri olan Türkiye bu işin neresinde yer alıyor?
Komplonun 16. yılının bitip 17. yılına geldiği bir dönemdeyiz, Türk devletiyle İmralı’da Önderliğin demokratik çözüm sürecini geliştirmek için yürüttüğü kıran kırana devam eden bir mücadele var. Ama Önderliğin açıklamalar yaptığı, görüşmelerin olduğu süreçlerde farklı kirli olaylar geliştiriyorlar. 2013’te Paris Katliamı, Numan arkadaşın Amed’te şehadeti ve benzeri bu tür olaylar gelişti. Hakkari’de, Gever’deki olaylar ve en son Cizre’de gelişen olaylar oldu. Bir taraftan çözüm istiyoruz şeklinde mesajlar verilirken diğer taraftan da bu tür kirli oyunlar farklı güçlerin eliyle tezgâhlanıyor. Cizre’de Hüda-Par eliyle tezgâhlandı, Fransa’da farklı güçleri devreye koyup planladılar ama aslında bizzat AKP hükümetinin de içinde olduğu süreçlerdir. Kirli oyunlarla bir taraftan kendi çevresine kamuoyu oluşturuyor, diğer taraftan da Kürtlere şöyle bir mesaj vermek istiyor; “Biz çözümü istiyoruz ama işte görüyorsunuz kirli eller devrededir, bunlar aracılığıyla süreç boşa çıkarılıyor.” Son dönemki planlar da bu şekildedir. Bir taraftan oyalama, çözüm süreci olacak diye seçimlere yatırım yapma, kendini 2015 seçimlerine hazırlama ama diğer taraftan da çözüm süreci için biraz gelişmeler olacaksa onu hemen farklı güçler, kirli güçler eliyle baltalama devreye konuluyor. Komplo aslında bu biçimiyle yürüyor.
2013 yılıyla birlikte Önderlik, komplo boşa çıkarılmıştır dedi. Niye? Çünkü İmralı’da kıran kırana bir mücadele yürüdü. Yine, hareketin gelmiş olduğu nokta var. Bu komplo karşısında bir direniş sergilendi, hareketin büyümesi de sağlandı bu süreç boyunca. Çok büyük direnişler sergilendi.
2015 yılında geldiğimiz aşama nedir? Artık Kürt sorununun tüm dünya kamuoyuna taşındığı, hareketimizin de adım adım meşrulaştığı bir aşama. Bunu baltalama girişimleri çok ciddidir, çok yoğundur. 2014 yılında küresel güçlerin DAİŞ eliyle bölgeye müdahale ettiği bir süreçte, hareketimize çok ciddi avantajlar oluştu. Hareketimiz artık uluslararası boyutta tanındı. Hem DAİŞ’in bölgeye girişiyle birlikte Güney Kürdistan’da gösterilen varlık, Kerkük’te, Maxmur’da yürüyen direniş, Şengal’de büyük bir katliamın önünü alış, yine en son Rojava’da, Kobanê’de DAİŞ’e karşı gösterilen mücadele duruşu aslında hareketimizi tüm dünya kamuoyuna yansıttı. Avrupa devletlerinin çok istediği bir durum değil. Hareketimizin mücadeleyle ulaştığı bir düzeydir.
‘DAİŞ’İ KOBANÊ’YE YÖNELTEN ERDOĞAN’IN PLANIDIR’
Kürt halkı özgürlük iradesini tüm dünyaya duyurmuştur. Yine, hareketimiz, bırakalım artık tasfiye edilecek noktayı, kesinlikle çözüm aşamasına geldiğini duyurmuştur. Bunu, bu süreçte yürüyen mücadele kanıtlamıştır. En önemlisi de hareketin büyüklüğünü gösteren nokta şu oldu: Son zamanlarda DAİŞ çetelerine karşı yürütülen mücadeleyle tüm demokratik değerlerin yeniden canlandırıldığı bir süreç oldu. Onun için bu kadar tüm demokratik kesimlerin ilgisini çekiyor. Herkes yüzünü Kobanê’ye çevirdi. Çünkü orada kıran kırana bir mücadele yürüdü, yürüyor. Fakat şuydu; insanlık adına bitirilmek istenen tüm manevi değerler, demokratik haklar, eşitlik, özgürlük, barış adına tüm değerler Kobanê’deki direnişle DAİŞ’e karşı küresel güçlerin oluşturduğu ama tüm insanlık adına vahşeti geliştiren bir güç karşısındaki duruşla bu değerler tekrardan ortaya çıktı. Niye? Çünkü öyle bir güç ki girdiği yerde psikolojik savaş yürütüyor, medyayı kullanıyor, korku salıyor halklar üzerine. Kimse karşısında duramıyor. Örneğin, Musul’a girerken bir günde tüm Musul düştü. Hangi ülke baskı kurmak istese ortalığı adeta kan gölüne çeviriyorlar. İnsanlar üzerine korku yaratıyorlar. Ama Kürt Özgürlük Hareketi bunun karşısında büyük bir direniş gösterdi. Öyle bir savaş ki tüm güçlerin desteklediği DAİŞ çetelerine tüm dünyadan katılımlar var. Türk devleti açıktan destek verdi. DAİŞ’i Kobanê’ye yöneltme Türklerin planıdır. Erdoğan’ın planıdır. Bu kadar desteğe rağmen, dış katılımlarla günden güne büyütülmek istenen bir DAİŞ gerçeği ama bunun karşısında sadece iradesiyle direnen bir güç. Bu iradeyle insanlık adına değerler ortaya çıkıyor. Onur adına değerler ortaya çıkıyor. Bununla kendi özgürlüğünü savunma olayı gelişti, tüm demokratik kesimlere mesaj verdi.
‘PKK’NİN İNSANLIK DEĞERLERİNİ TEMSİL ETME GERÇEĞİ KADINDA SOMUTLAŞTI’
Tabii her şeyden önemlisi de bir de bizzat kadınların öncülük ettiği bir direniş. DAİŞ’e karşı Rojava’da YPJ’nin direnişi, Kürt kadınının çok kararlı, çok iradeli duruşu. Güneyde, Şengal’de, HPG/YJA Star güçlerimizin direnişi. Kadın yüzünün en çok öne çıktığı bir direniş gerçeği. PKK’nin insanlık değerlerini temsil ettiği gerçeği ve bu da kadın şahsında somutlaşıyor. Kadınla birlikte ortaya çıkarılmak istenen özgür yaşam ölçüleri, değerleri, demokratik değerler, aslında tüm dünyaya gösterildi. Bu da hareketimizin ulaştığı düzeyle bağlantılıdır.
‘HAREKETİMİZE KARŞI YOĞUN SALDIRI SÜRÜYOR’
Bu anlamda, tüm demokratik hareketlere de, dünya insanlığına da öncülük etme pozisyonu komployu boşa çıkarıyor. Yani, hareketin artık bir Kürt hareketi olmaktan da çıkıp bölgeselleştiği ve dünya çapında sesini duyurduğu bir süreçten geçiyoruz. Bu anlamıyla komplo bitmiştir değerlendirmesi yapılabilir. Ama şu anlama da gelmiyor, hareketimiz üzerindeki tehdit ortadan kalktı. Hayır, hareketimiz üzerinde yine çok yoğun bir mücadele sürüyor. Küresel güçlerin müdahalesi yürüyor. Hareketimizin dünya çapında tanınmaması için çok yoğun bir mücadele yürüyor. Yine, Türk devletinin bizzat oyalamayla bizi tasfiye girişimi yürüttüğü çok yoğun bir mücadele var. Bu anlamda komplonun mücadelemizin zirveye ulaştığı, komplo karşısında bir duruşu ortaya çıkardığı, böyle bir süreci belirtmekle birlikte ama komplonun da farklı yöntemlerle, biçimlerle hareketimiz üzerinde bir tehdit olarak var olduğunu belirtmek gerekir.
Uluslararası Komplonun 17. yıldönümüne girerken hareketimiz üzerinde 2015 yılında yoğun mücadele tüm sahalarda da sürecek. Özgürlük Hareketi olarak Rojava’da DAİŞ’e karşı yürüyen mücadele var. Önderlik de değerlendirdi bunu. Bugün DAİŞ, Kobanê’de etkisizleşti, bitme noktasına geldi. Tüm köylerin gün gün özgürleştirilmesiyle bitme noktasına geldi. Ama DAİŞ tümden bitecek anlamına gelmiyor. Bugün DAİŞ biterse, DAİŞ yerine farklı güçler yine olur. Çünkü bu küresel güçlerin bölgeye müdahalesidir. Böylesi bir güçle aslında hem Ortadoğu’daki tüm çatışmaları körükleme, Ortadoğu devletlerini zayıflatma, kendi siyasetini bu ülkelere dayatma, bu amaçla kullanılan bir güç. Bu anlamıyla bu mücadele sürecek.
‘ARTIK MÜCADELE GEÇMİŞTEKİ GİBİ OLMAYACAK’
Türkiye devletiyle çok yoğun bir mücadele sürüyor. Önderliğin, İmralı’da 2013’le birlikte başlattığı bir süreç var. Önderliğin, Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa Hamlesiyle, Türkiye ile yürüyen süreci demokratik çözüme çekme çabası var. Bir taraftan AKP hükümetinin çözüme gelmeyen, oyalayıcı, mücadeleyi zamana yayma, bununla kendisine bir kamuoyu oluşturup kendini güçlendirme diğer taraftan da halkın iradesini zayıflatma, özgürlük iradesini zayıflatma çabaları sürüyor. Şimdi de Önderliğin verdiği tarihler var. Seçim öncesi Türk devletine adım attırma çabaları var. Ama bu ne kadar gerçekleşir, belli değil. Bir de AKP hükümetinin şimdiye kadar göstermiş olduğu tutum bu sürece gelme biçiminde değil. AKP hükümeti mevcut tutumunda ısrar ederse Kuzey Kürdistan’da çok yoğun bir mücadele yürüyecek. Bu mücadele geçmişteki gibi olmayacak. Çünkü Kürt halkının ulaştığı düzey farklıdır. Bunun nüveleri görüldü. Örneğin, Kobanê’de direniş yürürken, Kobanê ile sınırlı kalmadı. Dört parça Kürdistan ayağa kalktı. Kürtlerin yaşadığı her yerde Kürtler ayağa kalktı. Kobanê etrafında kenetlendi. Süreç şunu çok net gösterdi; Bir parçada yürüyecek mücadele tüm parçaları etkileyecek, tüm dünyada yaşayan Kürtleri etkileyecek. Bir diğeri, Kürtler artık eskisi gibi iradesi sıfıra indirgenerek, bazı hakları kabul ettirilerek, bazı küçük haklar, bireysel haklar çerçevesinde bazı haklar verilerek, Kürt sorununun çözümünü kabul etmeyecek. Bu çok açıktır. Kürt halkı artık demokratik bilincini geliştirmiş. Kendi demokratik özerklik sistemini inşa etme yoluna doğru giriyor. Örneğin, Kobanê direnişinde görüldü. Kürdistan’da bazı yerlerde Kürt halkı kendi iradesini ortaya koydu. Kürt gençleri öncülüğünde bazı mahalleler tutuldu. Devlet aylarca giremedi. Öncesinde Lice’de gelişen direniş var, bu giderek yayıldı. Meskan’dan, Hakkari’den, Muş’a kadar yayılan bir süreç oldu. Yine Kobanê’yle birlikte Cizre’de başlayan, Nusaybin’de tüm Kuzey Kürdistan’a yayılan bir süreç oldu. Artık Kürtler kendi sistemlerini geliştirebilecek güçteler. Kendi kendini idare edebilecek kendi sistemini geliştirebilecek, devlete ihtiyaç duymadan kendi güvenliğini alacak, yürütecek bir noktaya gelmiştir. Bu anlamda 2015 yılı artık komploya karşı cevabın Kürt halkının özgürlüğüyle verileceği bir süreç olacaktır. 2015’teki komplo karşısındaki mücadele duruşu, Kürt halkının özgürlüğünüdayatan süreç olacaktır. Çözüm tek bir parçada değil tüm dört parça Kürdistan’ında böyle bir mücadele duruşuyla dayatılacaktır.
‘DAİŞ BÖLGE ÜZERİNDE BİR KOMPLODUR’
DAİŞ saldırısı, uluslararası komployla birlikte bu küresel güçlerin gerçekleştirdiği saldırının bir parçasıdır. Tüm bölgeye dönük saldırısıdır ama özelde de Kürt halkına karşı yönlendirildiği biliniyor. Çünkü tek karşı duruş Kürt cephesinden geliştiği için DAİŞ’in özel olarak hedeflediği Kürt halkıdır. Uluslararası komplo saldırısının bir parçasıdır. Nasıl ki uluslararası komployla bölgedeki çelişki-çatışmalar gün yüzüne çıkarılmak istendi, bununla güçler zayıflatılıp küresel güçlerin siyaseti dayatılmak istendiyse de şimdi DAİŞ eliyle de aynen o yapılmak isteniyor. Bölge üzerinde bir komplodur. Ama bunun karşısında Kürt Özgürlük Hareketi bir duruş sergilediği için DAİŞ eliyle bu tasfiye edilmek istendi. Bu açıktır.
Komploda Avrupa devletlerinin de önemli bir rolü oldu. 9 Ocak 2013'de Paris’te Sakine Cansız ve Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez katledildi ve bu katliam da hareketiniz tarafından Komplonun devamı olarak değerlendirildi. Bugün de DAİŞ çetelerine karşı en aktif savaşan güç yine Kürt Özgürlük Hareketidir. Ve tüm bu gelişmelere rağmen Avrupa PKK'yi terör listesinden çıkarmıyor. Sizce Avrupa’nın bu yaklaşımının arkasında yatan gerçekler nelerdir?
PKK, terör örgütü listesinden çıkarılabilir mi, tartışmaları kamuoyuna geliyor. Biz de bu konuda çok yoğun bir mücadele yürütüyoruz. Geçenlerde, bazı yürüyüşler gerçekleşti ama böyle bir gündem oluştu. Bu kendiliğinden oluşmadı. Hareketimizi çok benimsediklerinden dolayı oluşmadı. Avrupa’nın hareketimiz üzerine çok açık kirli politikaları var. Biraz ateşkes dönemleri oluyor, biraz çözüm sürecinin tartışmaları gündeme girdiği zamanlar oluyor ama bir biçimiyle Avrupa devletleri devreye giriyor. Çünkü savaşın sürmesini istiyorlar. Ekonomik olarak bu savaşın sürmesinden yanalar. Ortadoğu’da çelişkileri, çatışmaları körükleyerek Ortadoğu devletlerini zayıflatma, Kürt sorununu böyle bir kalkan gibi, kapan gibi Ortadoğu devletlerine karşı kullanma durumu var. Hem Kürt halkını tasfiye edecek, zayıflatacak hem de diğer taraftan diğer ülkelere karşı da bir kullanım malzemesi haline dönüştürecek. Bu siyaset iki yüz yıldır kapitalist modernitenin esas siyasetidir ve yürütülüyor. Şimdi, bu süreçte de bunlar yürütüldü, yürütülmeye de çalışılıyor ama tabii hareketimiz komployu boşa çıkardı. Komployla hareketimiz bitirilmek istendi. Önder Apo bitirilmek istendi. Ama büyük bir mücadele duruşu var. Hareketimiz açısından artık bitmesi bir tarafa çözüm aşamasına geldi, özgürlük aşamasına geldi.
‘KÜRT SORUNU OLUNCA HERKES AYNI ÇİZGİDE’
Avrupa’nın PKK’yi terör örgütü listesinden çıkarmamasının nedeni küresel güçlerin politikasıdır. Şimdi şöyle değerlendirmemek lazım: Öyle çok ayrı, ABD, İngiltere, İsrail dışında bir Avrupa Birliği var. Demokratik değerleri temsil eden bir Avrupa Birliği var. Böyle bir güç yoktur yani. Bu uluslararası komploda da açığa çıktı. Öyle olsaydı, örneğin İtalya devleti Önderliğin iltica kararını kabul etmişti. Ama neden kendi ülkesinden çıkardı? Çünkü ABD’nin, İsrail’in baskısıyla çıkardı. Demek ki öyle kendi başına yürüyen bir Avrupa yoktur. Bir bütün küresel güçlerle ortak, hele hele mesele Kürt sorunu olunca, Kürt Özgürlük Hareketinin tasfiyesi olunca kesinlikle Avrupa, ABD ile ortak politika sahibidir. Demokratik değerleri temsil ediyorum adına çıkış yapmış amaortada öyle bir durum yoktur. Kürt siyaseti ortaktır. Tüm küresel güçlerin ortak yürüttüğü, bizzat ABD öncülüğünde yürüyen ortak bir siyasettir. Böyle yürüyor. O yüzden Avrupa’nın çok farklı bir yaklaşımını beklememek lazım. Türkiye ile gerginliği olan devletler oldu, ABD’nin sınırlarının dışına çıkmak isteyen devletler oldu ama mesele Kürt konusu olunca herkesi aynı çizgiye çekiyorlar. Bunu zaten bir biçimde dengelemeye çalışıyorlar. Örneğin, Fransa’daki o DAİŞ saldırısıyla aslında verilmek istenen mesaj şu oldu: Fransa, Avrupa devletleri içerisinde farklı bir görüş olarak son süreçte bu tür siyasetleri yürüttü. Yine Türkiye’yle arası bozuktu. DAİŞ saldırısıyla Fransa o ayara çekilmek istendi. DAİŞ’e karşı koalisyon oluştururken aynı zamanda kendi siyasetine getirmek için yapılmak istenen bir saldırıydı. O anlamda, Avrupa’nın öyle çok bağımsız bir politikası olmaz. PKK’yi terör örgütü listesinden çıkarma şu an onların gündeminde değil ama biz bu konuda yoğun bir mücadele yürütüyoruz. Çünkü hareketimizin ulaştığı düzeyle beraber, demokratik değerlerin ortaya çıkışıylaaslında Avrupa’nın da tümden reddedecek pozisyonu yıkıldı. Bu anlamda biz bu süreçte PKK’nin terör örgütü listesinden çıkarılmasını Avrupa gündemine de koyduk. Çünkü mücadelemizle oluşan değerler var ve haklı bir direniş var. Avrupa devletleri kendi yasaları çerçevesinde bile ele alırsa reddedemeyecekleri bir durum. Çünkü DAİŞ tüm dünyanın başına bela olmuş terörist bir hareket. Bununla mücadele eden tek hareket biziz. Bu anlamda Avrupa’nın hareketimiz karşısındaki dayanaklarını yok ettik.
‘DİRENİŞİ ARTIK ÖZGÜRLÜĞE DOĞRU YÜRÜTÜYORUZ’
Kürt halkı üzerinde devam ettirilmek istenen komplolara karşı halk nasıl bir direniş göstermelidir?
Genel olarak Kürt halkının bu komplo karşısında ulaştığı bir düzey var. Mücadelenin de gelişmesiyle birlikte Kürt halkı artık kendisine olan saldırıyı bertaraf etti, bunun karşısında direniş duruşunu sergiledi. Fakat 2015’le bunu belirtmek gerekir, Kürt halkının duruşu, yine Kürt Özgürlük Hareketinin duruşu, direnişi aşmıştır, artık özgürlüğe doğru yürüyor. Kürt halkı da kendi sistemini de oluşturabilecek, kendisini idare edebilecek duruma gelmiştir. Özgürlüğe doğru gidiyor. Kendi özgürlükçü duruşunu dayatacak ve demokratik halklara öncülük yapacak düzeye gelmiştir. Mücadele duruşunu sadece direniş olarak yorumlamamak lazım. Evet, haklı bir savunma direnişi vardır. Ama artık özgürlükçü durumunu dayatacak düzeye gelmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi de bu düzeye gelmiştir.
‘GERİLLA ÖNCÜLÜK ROLÜNÜ OYNAYACAK’
Komplonun 17. yılında hareketiniz nasıl bir tavır sahibi olacaktır ve bu tarihi süreçte gerillaya düşen görevler nelerdir?
Biz de HPG, YJA-STAR gerilla güçleri olarak uluslararası komplonun 17. yıldönümüne gelirken, Kürt halkının bu durumunu daha da geliştirme, kendi özgürlükçü sistemini geliştirirken, inşa ederken, bu süreci geliştirme yaklaşımı içerisinde olacağız. Bunu destekleyeceğiz. Yine, Kürt halkı üzerindeki tüm saldırıları bertaraf etme, özellikle DAİŞ, yine ileride gerek Türkiye cumhuriyetinden gelebilecek saldırılar, gerekse de diğer parçalarda Kürt halkını hedefleyen saldırılarda çok güçlü bir direnişi sergileyeceğiz. Sadece bununla da sınırlı kalmayacağız. 2015 yılı artık hangi yöntemle olursa olsun Kürt sorununun çözümünün dayatılacağı bir süreç olacaktır. Önderliğin İmralı’da yürüttüğü süreç var. Elbette ki gerilla güçleri olarak bu süreci destekleme, sonuna kadar güçlü duruşumuzla Önderliğin elini güçlendirme ama Önderliğin bu çabaları AKP tarafından boşa çıkarılırsa da çözümü kendi öz gücümüzle dayatan duruşun sahibi olacağız. Yani bu anlamda 2015 sürecini bir direniş süreci olarak değerlendirmemek gerekir. Saldırılar karşısında çok güçlü bir direniş ama bir o kadar da kendi özgürlüğünü yaratabilecek, hiçbir güce dayanmadan, kendi öz gücümüzle, kendi özgürlükçü çözümümüzü dayatabilecek aşamaya geldik ve gerilla da bu noktada öncülük rolünü oynayacaktır. Gerillamız sadece Kürt halkının savunmasını yapmıyor. DAİŞ vahşetine karşı tüm insanlık değerlerini savunuyor. Özgürlük eşitlik adına insanlık değerlerini temsil ederek geliştirip öncülük yapıyor. 2015 yıl mücadelesinde dünya insanlığına demokratik değerleri savunma adına öncülük rolünü yerine getirecektir.
0 yorum:
Yorum Gönder