HDP MYK Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün, ekolojik kent perspektifiyle yerel seçimlere katılacaklarını belirterek, AKP hükümetinin sermaye lehine yürüttüğü politikaların canlı yaşamı tehdit ettiğini ifade etti. Üstün, suyun ticarileştirilmesini önlemek ve yine geçimlik tarım ve hayvancılığın ücretsiz su hakkı için mücadele edeceklerini belirtti. Prof. Dr. Üstün, "Kısa zaman sonra Amed'de yeraltı katmanları mahvolacak" uyarısında da bulundu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) MYK Üyesi, Prof. Dr. Beyza Üstün ile ekolojik yaşamı ve HDP'nin yaklaşan yerel seçimlerde topluma anlatacağı ekoloji politikasını konuştuk...
Prof. Dr. Beyza Üstün, HDP ve HDK olarak ekoloji perspektifli bir süreç analizi yaptıklarını, aynı zamanda kullanım değeri perspektifini dikkate aldıklarını belirtti. "Nereden bakarsak bakalım; ekolojik kent olarak da düşünsek, kentte, kırda yapılacaklar olarak da düşünsek, bu ikisi bizim temel hedeflerimiz" diyen Prof. Dr. Üstün, "Kullanım değeri üzerinden, yani halkın gerekliliği, ihtiyaçları üzerinden bir analiz yapıldığında, Marks'ın kullanım değeri üzerinden analiz yapıldığında, bu, zaten anti kapitalist analizi beraberinde sürüklüyor. Ekoloji üzerinden analiz yaptığımızda da sadece insanların değil; bütün ekosistemin korunumu üzerinden bir analizi sürüklüyor" şeklinde konuştu.
'SU HAKKINDAN TAVİZ VERMEYECEĞİZ'
Ekolojik kentin Kürt illerinde uygulanabilir olduğunu hem pratik hem de felsefi yaklaşım açısından gözlemlediklerini aktaran Prof. Dr. Üstün, "Ama yönetime gelirsek bütün olarak ne yapabileceğimizi düşünüyoruz" diyerek, su hakkının ana gündemleri olacağını şu sözlerle açıkladı: "Yönetime gelirsek ne yaparız? İkincisi; nasıl bir kent kente doğru adım atarız, neleri koruruz ekosistemde? Olmazsa olmazlarımız var ve bunlardan biri; yaşamın en temel unsuru olan, su. Su ticarileştiriliyor, metalaştırılıp piyasada satılabilir hale getiriliyor. En başta buna karşıyız; su satılamaz. Sadece bizim için değil; canlı cansız tüm ilişki için gereken temel unsurdur. Şirketin sermaye birikimine sokulamaz. Bundan hiç ödün vermiyoruz. Ön ödemeli sayaçların tarlalara, evlere konulmasına karşı çıkacağız. Olabildiğince bunu sağlayacağız. Bunun için yapabileceklerimize yoğunlaşacağız. Bu kapsamda, geçimlik tarım ve hayvancılığın suya ücretsiz ulaşması gerekiyor. Her kişi ayda beş ton ücretsiz ve temiz suya erişebilmeli. Kentte oturanların da yaşamlarını minimumda sürdürebilmeleri için de suyun sağlıklı, hijyen içinde olması şart. Bunun üstü zaten kullanım değerinin üstünde bir şey; ya fuzuli bir kullanım ya sermaye birikimi amacıyla kullanım... Dolayısıyla biz kentte yaşayanın bu hakkı üzerinden çabalarda bulunacağız."
Prof. Dr. Üstün, geçimlik tarım ve hayvancılığın koşullarının mutlaka korunması için mücadele edeceklerini belirterek, bunun, tarım alanlarının koşulsuz ve yine geçimlik hayvancılığım yaşam yeri olan meraların hiçbir şekilde sermayeye teslim edilmeden korunması anlamına geldiğini ifade etti.
'ORMAN EKOSİSTEMİ YAŞAMIN DEVAMLILIĞI İÇİN EN ÖNEMLİ ALAN'
Orman ekosistemi hakkında ise "Kenti ve kırı ayırmıyor, birbirinden kopuk kabul etmiyoruz. Bu kapsamda düşündüğümüzde, orman ekosistemi yaşamın devamlılığı için en önemli alan. Ormana yeşil, ağaç olarak bakmıyoruz; orman ekolojik yapısının, örneğin doğal barajlar olduğunu, doğal arıtım sistemleri olduğunu biliyoruz. İçindeki mekanizmasıyla tüm kirliliği arıttığını, içine düşen her tür yağışı geciktirerek hem yaşam için zengin bir kimliğe kavuşturup hem de geciktirip daha uzun süreli yaşamı sağladığını biliyoruz, bu yüzden orman ekosisteminden hiç ödün vermeyeceğiz" şeklinde konuşan Prof. Dr. Üstün, doğal alanların sermayenin kullanımına ve kirletmesine açılmasını kabul etmeyeceklerini dile getirdi.
Kentsel dönüşüm ve benzeri rant projelerinin de yanında yer almayacaklarını kaydeden Prof. Dr. Üstün, projelerin ancak yerinde ve gerektiği şekilde yapılarak, iyileştirilerek ve içinde barınanların hakkının korunmasıyla uygulanmasını savundu.
"Hiçbir zaman birinden alıp, soylulaştırılıp diğerine sınıf atlatılarak yapılanların yanında durmayacağız. Bütün bunların yanı sıra, bizim enerji ihtiyacımız varsa, başka ihtiyaçlarımız varsa o ihtiyacın duyulduğu yerde ve ihtiyaç kadar üretimden yanayız. Dolayısıyla doğa, ihtiyaç kadar kullanım değeri üzerinden hangi üretim yapılırsa yapılsın, oranın gerekliliği üzerinden hepsini tolere eder..."
İHTİYAÇ KADAR KULLANIM
Prof. Dr. Üstüni 'ihtiyaç kadar kullanım' anlayışına şu örneği verdi: "Geçimlik çiftçilik yapanlar dereden akan sudan pompasını daldırır ya da su kanallarından, ne kadarını alır? İhtiyacı kadarını. Daha fazlasını almaz. Çünkü ekininin ihtiyacı bellidir. Bu, sucul ekosistem derede hiçbir tahribat, kirlilik, yıkım yaratmaz. Ne zaman yaratır? O sucul sistemden endüstriyel amaçlı kullanıma başladığınız zaman. Sermaye için yapıldığında, aldığınız miktar onun kendisini topalarma hızından daha fazla olacaktır. Attığınız atık da iyileştirme mekanizmasını teslim alır; kirlenme, türlerin yok oluşu o zaman başlar."
'AKP CANLI YAŞAMI SERMAYE İÇİN YOK OLUŞA UĞRATIYOR'
AKP hükümetinin kapitalist sistemin doğrultusunda, doğrudan sermaye lehine politikaları olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Üstün, ülkenin çoğu yerindeki derelerin kaynağından şirketlere teslim edildiğini belirterek, şöyle devam etti: "Kaz Dağları'ndan tutun, Trakya'ya kadar, sermaye birikimi için şirketlere teslim edildi. Kimisi Uludağ'da, Belgrad Ormanları'nda olduğu gibi -mesela Erikli- şişeleyerek satıyor bunu. Kimisi doğrudan yeraltı sularını şişeliyor; Munzur Suyu gibi mesela. Ya da Kaz Dağları'nda olduğu gibi maden işletmeciliğinde kullanılmak üzere şirkete teslim ediliyor, 49 yıllığına. Madencilik şirketi alana girmeden yeraltı suyunun kullanımı devrediliyor. Trakya'da, Çorlu Aşağı Sevindik'te termik santralın su ihtiyacı için şirkete kullanımı devrediliyor. Aynı vadide termik santraller, çimentolar, taş olacakları, kıyıda liman işletmeciliği gibi şirketlerin birbirlerini desteklediği projeleri açıyor. Kazdağları'nın tümünü, Uşak Eşme'yi, Kütahya Dulkadir'i, Artvin bölgesini, Munzur Vadisi'ni altın madenciliği, nikel madenciliği, gümüş madenciliği üzerinden şirketler açıyor. Burada bütün orman, mera ekosistemini taş oacaklarına ya da maden işletmecilerine teslim ediyor. Dolayısıyla o alandaki tüm canlı yaşam artık yıpranışa, yok oluşa, tahribata uğramak için şirketin güdümüne girmiş oluyor. Karaburun'da, Çeşme'de ve pek çok yerde ya da Samandağı'nda, Datça Yarımadası'nda rüzgar santralleri üzerinden sermaye birikimini bütün orman ekosistemine sokuyor. Nükleer santrali Mersin'de, Sinop'ta gündeme koyup nükller atık iyileştirme sistemlerini de Türkiye'ye sokmaya çalışıyor. Avrupa’nın kendisini gelişmiş kılan, yorumlayan ülkelerinin atıklarının da arka bahçesi, çöp bahçesi olması için bütün süreçleri başlatmış oluyor.”
AMED'DE YERALTI KATMANLARI MAHVOLACAK'
Yakın zamanda Amed'de yeraltı katmanlarının mahvedileceğini vurgulayan Prof. Dr. Üstün, "Çok yakında duyacaksınız; özellikle Amed bölgesinde sontajlarına başladı petrol şirketleri. Amed yöresinde kaya gazı üretimi için yeraltı katmanları mahvedilecek. Çok yakında bunları göreceğiz. Tüm bunların arka gerekçesi de; enerji ihtiyacı üstünden yorumlanıyor. Kimin ihtiyacı? Gene sermayenin endüstriyelleşme sürecinde duyduğu ihtiyaç. Halkın enerji ihtiyacı yok, bunun içinde. Bu yüzden yapılanların hiçbiri bizi ilgilendirmiyor. Tamamen sermayeye destek vermek için, onun için yapılmış uygulamalar" dedi.
Ekolojik kent anlayışının artık genel olarak dünya toplumlarının da gündemine girdiğine değinerek, yerinde ve gereği kadar enerji üretiminin evrensel bir tartışma niteliği taşıdığını kaydeden Prof. Dr. Üstün, "Bu çalışmalar yapılıyor. Perspektifinizi nereye konduruyorsanız örnek de alabilirsiniz. Zapatistalardan tutun da yaşamı tamamen ekolojiyle, diğer canlılarla uyum üzerine kurmuş kavimlere, Meksika örneklerine kadar giden örnekler var... Hatta ufak tefek Amed'de denemeler de yapılıyor; 'ekolojik kent üzerinden neler yapılıyor' denemeleri. Karbon piastik ayak izinin minimumda olacağını kabul eden ekolojik örnekler var, bunu sıfır kabul eden, buradan yürüyen ekolojik örnekler var. Güney Afrika'da pek çok örneği var. Daha doğayla içiçe yaşanıyor, diğerinde de minimize ederek. Kara ulaşımını reddetmiyor ama bunu en aza indirerek; raylı, bisikletli, yaya, toplu taşımanın karay ve denizde ağırlıklı olması gerektiğini savunanlar var. Bunların hepsinin üzerine farklı uzmanlık alanlarındaki arkadaşlarla çalışıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Sıfırdan ekolojik kenti oluşturmanın kolay olmadığını da ifade eden Prof. Dr. Üstün, ekledi: "En iyi örnekleri alırsınız, olumsuz olan kısımları uygulamamaya çalışırsınız, dolayısıyla daha güçlü bir şey yapabilirsiniz ama bu coğrafyada pek çok yer kentleşmesini tamamlamış; onların yönetimine geldiğimizde bunu ekolojk yaşama nasıl dönüştürebiliriz, onun çalışmasını yapıyoruz."
'GEZİ'DE SERMAYE BİRİKİMİNE ÜÇ BEŞ AĞAÇ ÜZERİNDEN KARŞI ÇIKILDI!'
Prof. Dr. Üstün'ün, "Gezi direnişi sürecinde 'mesele sadece ağaç değil' vurgusu sıkça yapıldı. Bu, eylemin demokratik içeriğine rağmen ekolojiyi yadsımak mıydı" şeklindeki sorumuza yanıtı da şöyle oldu:
"Evet, ekolojiyi küçümseme var. Ekolojik yaklaşım başlı başına küçümsenebiliyor. Bunu kabul edelim. Ama bir başka anlamı daha vardı; üç beş ağaçtan çıktı, büyüdü ama başlangıcı bu değildi. Bugüne kadar verilen bütün mücadelelerin tepe noktasıydı, taşma noktasıydı. Gene park yaşamından, birlikte olmaktan, bunun önlenmesinden yola çıkılmıştı. Hiç küçümsenmesin; üç beş bina da söz konusuydu; kentsel dönüşüme karşı duranlar da Gezi'deydi. Yaşam alanlarını koruyanlar da. Asıl temel kavram ise yaşamı sermaye birikimine sokmamaktı. Bu doğrudan ekolojiyle de ilgili. Yani amaç sermaye birikimine karşı çıkmak ama üç beş ağaç üzerinden! Paranın olmadığı, egemen sistemin normlarının olmadığı, güvenlik kuvvetinin, hiyerarşinin, emir-komutanın olmadığı bir direnişti."
HDP MYK Üyesi, Prof. Dr. Beyza Üstün HDP'nin cinsel, dini, etnik kimlikleri ayrım olarak görmediğini, hep birlikte emek, özgürlük, ekoloji ve kadın mücadelesini yürüteceklerini söyleyerek, "Süreç çok uzun ama çok kararlıyız. 'Gezi' deneyiminden sonra başka bir yaşam olması mümkün değil. Biz de ezberlenmiş egemen sistemde bulunmayacağız" dedi.
0 yorum:
Yorum Gönder