.

.
.

Kürtler ve Ortadoğu

Kürtler ve Ortadoğu

Ortadoğu bölgesi tarih boyunca dış güçlerin saldırılarına, işgallerine uğramıştır. Büyük İskender’den, Moğollardan, Romalılardan, Osmanlılara kadar bütün güçler bölgeyi işgal etmiştir. Bir yandan dış güçlerin saldırıları, bir yandan da bölgenin milliyet-din-mezhep farklılıklarından doğan çatışmalar süregelmiştir. Ama bunların hiçbirisi bölgeyi tek tipleştirmeye yetmemiştir. Ne işgalciler kalıcı olabilmiş ne de din-mezhep-milliyet adına bölgeye egemen olmak isteyenler başarılı olabilmiştir.

Orta Doğu’da Birinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra kurulan yüzyıllık statüko çatırdamaktadır. Bu statüko savaştan önce ikiye bölünmüş olan Kürdistan’ın  dörde bölünmesi üzerine  kurulmuştur. Gerek global güçler gerekse yerel sömürgeci gericilikler bu bölünmüşlüğü sürdürmek için işbirliği içinde olmuşlardır.

Bugün Ortadoğu’daki statükonun sürdürülmesi olanaksızdır. Hem ezilen halklar statükoya karşı isyan etmektedir, hem de emperyal güçler yeni bir paylaşım çabası içindedir. Ezilen halkların Arap baharıyla ortaya çıkan direnişi haklıydı. Ancak halkların güçlü bir demokratik örgütlülük ve öncülükten yoksun olmaları bu isyanların kısa sürede saptırılıp tasfiye edilmelerine yol açtı. Kargaşa içinde kalan halk geleneksel dinci yapılara sarıldı. Geçmişte sola ve komünizme karşı “Batı” tarafından desteklenen dinci örgütlenmeler öne çıkmaya başladı. Bölgede müthiş bir din ve mezhep çatışması kışkırtıldı. Çatışmalar bu yönde ağırlık kazanırsa bölge halklarının hepsinin de kaybedeceği boğazlaşmalar uzun süre sürüp gidecek demektir.


Emperyal güçler ve bölge gericiliği dünyanın petrol-doğalgaz deposu ve birçok zenginliğin kaynağı olan bölgeyi yeniden paylaşma derdindedir. Fas’tan Mısır’a, Irak’a, İran’a ve Afganistan’a kadar yaşanan çatışmalar bunu gösteriyor. Bölgenin ezilen halkları ise özgürlüklerini kazanmak istiyor. Yani tam da “Koyun can derdinde kasap et derdinde.”

Emperyalistlerin gücü bölgeyi istedikleri gibi yeniden paylaşmaya yetmiyor. Ezilen halkların bilinç ve örgütlülük düzeyleri de özgürlüklerini kazanmaya yetmiyor.  Bu çelişki ve çatışma ortamında bir yandan kanlı katliamlar oluyor, bir yandan da garip gelişmeler. Uzun süredir Türkiye desteğiyle Suriye’de kanlı katliamlar yapan ve özellikle Rojava devrimine saldıran IŞİD örgütü, Musul’u işgal ederek iyice gündeme girdi. Rojava devrimine karşı yaptığı kanlı saldırılara rağmen başarılı olamayan, bozguna uğrayan bu örgüt kısa sürede Musul’a, Tikrit’e el koydu, Bağdat’a yöneldi. Güney Kürdistan’ı tehdit eden Irak ordusunun Musul’u tek kurşun atmadan IŞİD’e teslim edip kaçması da bir muamma. Perde arkasında ne gibi pazarlıkların ve planların döndüğü belli değil. Bölge devletlerinin ve emperyal güçlerin kuru gürültüler dışındaki sessizliği de esrar perdesini kalınlaştırıyor. Sanki egemen olamadıkları bölgeyi şimdilik mezhep-din-milliyet çatışmalarıyla tümden kargaşaya itmek istiyorlar gibi.

Bu kargaşa içinde ezilen halklar özgürlüğüne kavuşabilir mi? Bu konuda umutlu olmak için yeterli birikim ve gerekçe var. Yüzyıllık statüko en başta Kürdistan’ın parçalanmışlığına ve sömürgeleştirilmesine dayanıyordu. Ama bunun sürdürülmesi olanaksızdır. Bir yandan topun ağzına yine Kürtler konurken, aynı zamanda Kürdistan’ın özgürlüğüne dayalı yeni bir demokratik Ortadoğu gündemdedir.

Kürdistan özgürlük hareketi ideolojisi, politikası, birikimi ve vizyonu açısından bunu başarabilecek tek güçtür. Rojava devrimi bölgenin bütün halklarına örnek olmaktadır. Bütün ezilenlerin eşitliği, özgürlüğü ve en geniş demokrasi tek çözüm yoludur. Bunu savunan ve bu amaçla savaşan tek güç de Kürdistan Özgürlük Hareketi’dir. Hem parçalanmış Kürdistan’ın birliğini hem de bölgenin tüm ezilenlerini birleştirebilir. Geç ve güç de olsa kazanacak olan budur.
Paylaş: Google Plus

Yazar: Adsız

    Blogger Yorumları
    Facebook Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder

Rojken ::: DİFHA

iletişim.: Email-Skype.: amedsozdar@hotmail.com

Sohbet Odası

Sohbet Odası
Sohbet Odası