Vahşet ‘Evi’nde 6 yıl
Metin Ercan, 28 Nisan 2005’te İran’da ‘PJAK üyesi olduğu’ iddiasıyla tutuklandı. İdam verilen Kürt tutsaklarla kalan Metin Ercan, vahşi işkencelere maruz kaldı. Konuşmamak için dilini kesti; dilindeki kanla duvara ‘Berxwedan jiyane’ yazdı.
İRAN’IN 5 NOLU CEZAEVİ!
İran’ın Kürt tutsaklara uyguladığı vahşetin tanığı, mağduru ve direnişçisi konuştu. İran’da idam cezası alan Metin Ercan, Evin Cezaevi’nde 6 yıl işkence gördü. Ercan, “İşkence yöntemleri o kadar iğrençti ki şu an hatırlarken bile kötü oluyorum” diyor.
KANIYLA BERXWEDAN JİYANE YAZDI
“Diyarbakır Cezaevi’ndeki direniş aklıma geldi” diyen Ercan, “O an ‘Öleceksem öleyim, ama onların istedikleri olmasın’ dedim ve ampulün parçasıyla dilimi kestim. Duvarlara kanımla ‘Bimre ixanet’, ‘Berxwedan jiyane’ yazdıktan sonra bayılmışım” diyor.
İhaneti kabul etmemek için dilimi kestim
Kürtlere dönük sert yaptırımları ile tepki toplayan İran’da 2007 yılından bu yana en az 14 Kürt siyasi tutsak idam edildi. 2007 yılında PJAK’lı Hasan Hikmet Demir’in idam edilmesi ile başlayan süreçte, bugüne kadar en az 14 Kürt siyasi tutsağın idam edildiği belirtiliyor. En son 17 Nisan’da Kirmaşan kentindeki Dizêl Cezaevi’nde tutulan Simko Xurşidi isimli Kürt siyasi tutsağın idam edildiği İran’da, başta Evin ve Urmiye cezaevleri olmak üzere ülke genelindeki cezaevlerinde tutulan ve haklarında idam cezası verilen en az 30 Kürt siyasi tutsak daha idam tehdidi altında. 9 Mayıs 2010’da Kürt öğretmenler Ferzad Kemanger, Ferhad Wekili, Eli Heyderiyan ile kadın aktivist Şirin Elemhuli ve Mehdi İslamiyan’ın toplu bir şekilde idam edilmesinin üzerinden 4 yıl geçerken, dar ağacına götürülen 5 tutsakla Tahran’da bulunan, Evin Cezaevi’nde kalan ve hakkında verilen idam kararı sonradan bozulan Metin Ercan, 6 yıl boyunca kaldığı cezaevinde yaşadıklarını anlattı. Sahte pasaportla 28 Nisan 2005 tarihinde İran’da yakalanan ve “PJAK üyesi olduğu” iddiasıyla tutuklanan Ercan, İran rejimi tarafından akıl almaz işkencelere maruz kaldı. Somut hiçbir delil olmamasına rağmen idamla yargılanan Ercan, 2 yıl boyunca mahkemeye çıkarılmadan Evin Cezaevi’nde hücrede tutularak, işkence gördü. Yaşadığı yoğun ve insanlık dışı işkencelere dayanamayan Ercan, gözaltına alınmasından 5 ay sonra “İhanete ve insanlık onuru rencide eden işkencelere karşı” dilini kesti. Uzun süren uğraşların ardından tedavi olan Ercan, geçirdiği iki ameliyatın sonunda konuşmaya başladı. Evin Cezaevi’nde yaşadığı vahşeti ilk kez DİHA’ya anlatan Ercan, tüyler ürperten rejim işkencesini ve idamla yargılanan tutsakların; ne tür uygulamalar sonunda idam edildiğini anlattı.
Baskıya karşı konuşmama tavrı
İran’a tedavi olmak amacıyla gittiğini söyleyen Ercan, “İran’da birkaç gün kaldıktan sonra Güney’e geçeceğim zaman İran istihbaratı tarafından gözaltına alındım. Alındığım andan itibaren bir sürü saçma iddialarla karşı karşıya kaldım. Tutumları ve yaklaşımları insani boyutta olmadığı için başta ilkesel olarak konuşmamaya karar verdim. Alınır alınmaz gözlerim ve ellerim bağlandı. Nereye götürüldüğümü bilmiyordum. Rejimin nasıl olduğunu bildiğim için başıma geleceklere hazırdım, ama yine de içinde tarifi olmayan acılar taşıyarak sürükleniyordum. Götürüldüğüm andan itibaren periyodik olarak işkenceler başladı” dedi.
Ağrı kesici yerine uyuştucuru verdiler
Kendisine rahatsızlığından kaynaklı ağrı kesici yerine uyuşturucu verildiğini anlatan Ercan, kesintisiz işkencelere maruz kalacağı Evin Cezaevi’ne götürülüşünü şu sözlerle anlattı: “Verdikleri ilaçlarla her geçen gün daha kötü oluyordum. Etkilerini fark ettikten sonra ilaçları dilimin altına koyup istihbaratçılar gittikten sonra ağzımdan çıkarıyordum. 8 gün boyunca gece gündüz sorguya alınıyor ve itirafçı olmam isteniyordu. Özellikle isim vermem, birilerinin idamına vesile olmam isteniyordu. İddiaların hiçbirini kabul etmedim. Daha sonra sorgumun bittiğini, Tahran’a mahkeme çıkarılacağımı söyleyerek, uçakla gözlerim kapalı bir şekilde götürüldüm. Gözaltı sürecinin kaba darpla bitmiş olmasının sevincindeyken, Evin Cezaevi’ne götürüldüm.”
‘Bana düşen tek şey direnmekti’
Evin Cezaevi’nin 209 nolu istihbarat bölümüne götürüldüğünü söyleyen Ercan, “İstihbarat denildiğine bakmayın. Yerin 4 kat altında, karanlık, küçük bir hücre. İçerisinde lavabosu olan, kokan iğrenç bir yerdi. Orada birilerini görmek imkansız. Sadece işkence sesleri duyabiliyordum. Tutukluları görmediğimiz gibi beni sorgulayan kişileri de görmüyordum. Düşündüğüm tek şey, gerekirse ölmek ama ihaneti kabul etmemek” diye konuştu.
Her geçen gün işkence yöntemlerinin ağırlaştırıldığını anlatan Ercan, “İşkence yöntemleri o kadar iğrençti ki şu an hatırlarken bile kötü oluyorum. Vücudumun elektriğe verilmesiden kaynaklı dayanılmaz acı karşında kıvranırken, soğuk buzlu havuzda dakikalarca bekletildikten sonra soğuk klima altında saatlerce titreyerek beklediğimi hatırlıyorum. İlk başlarda vücudumda iz kalmasın diye bu yöntemleri deniyorlardı. Falakayla başlayan ağır işkenceler, ben konuşmadıkça tüm işkence yöntemlerini mubah görmeye başladılar” diye anlattı.
Diyarbakır Cezaevi’ndeki direnişi unutmadım
İstihbaratçıların, hem zihinsel hem de bedensel olarak tutsakları zayıflatarak, itirafçı yapmaya çalıştığını belirten Ercan, şöyle devam etti: “Ellerim sorgu sandalyesine bağlı bir şekildeyken başıma çullandılar. Bana ‘Çok konuşma dilini keseriz’ dediler. Kaybedecek bir şey kalmamıştı. Dilimi çıkardım ‘Alın kesin’ dedim. O an birinin elini çeneme vurmasıyla dişlerim dilime oturdu ve kanadı. ‘Alın şunu atın hücreye gebersin’ dediler. Hücrede ne yaptıysam dilimden akan kan durmuyordu. Dişlerim dilime oturmuş ve bayağı yarılmıştı. Artık dayanamıyordum. İnsanlık dışı işkencelere ve itirafçılığa karşı Diyarbakır Cezaevi’ndeki direniş aklıma geldi. Odamda tepede yanmayan ampul vardı. Şuurum yerindeydi ve 3 battaniye üst üste koyarak ampulü zıplayarak indirdim. Sonra battaniyenin içinde ses duyulmasın diye kırdım. O an ‘Öleceksem de öleyim, ama onların istedikleri olmasın’ dedim ve ampulün parçasıyla dilimi kestim. Rejime karşı koyabileceğim hiç bir şey yoktu. Rejim özgürlüğüm için benden konuşarak ihanetçi olmamı istiyordu, ama ben ömür boyu konuşmamayı, hatta ölmeyi göze alarak dilimi kestim.”
Hücresine kanıyla ‘Bimre ixanet’ yazdı!
İran rejiminin Kürt hareketi hakkında birçok şey bildiğini dile getiren Ercan, “Ben Farsça bilmiyordum. Benden Farsça yazıyla ifade alamayacaklarına göre sözlü bir şekilde söyleteceklerdi. Bu işkencenin belirli bir süresi yoktu. Sadece konuşmamam gerektiğini biliyordum. Düşüncelerim daha ağır bastı, büyük bir acı çekmeme rağmen dilimi kestim. Dilimin parçasını bulmasınlar diye ampulün parçalarıyla birlikte tuvalete attım. Dildeki ince damarlardan dolayı çok aşırı kan kaybından dolayı başım dönmeye başladı. Hücremin duvarlarına kanımla ‘Bimre ixanet’, ‘Berxwedan jiyane’ yazdıktan sonra kanlar içinde yere düştüm. Ne zaman beni bulduklarını bilmiyorum. Gözümü açtığımda hastanedeydim. Hala dilimin kesildiğini anlamış değillerdi. Elimi göstererek sağlıkçılara dilimi gösterdim. Beni o zaman Evin Cezaevi içindeki hastaneden dışarıdaki bir hastane götürdüler” dedi.
İstihbaratçılar ameliyat odasında!
Ameliyathaneye istihbaratçıların girmeye çalıştığını anlatan Ercan, “Devlet hastanesiydi. Doktorlar, polislerin girmesine izin vermedi. Ama istihbarat birimindekiler ‘İçeri girmezsek ameliyat edemezsiniz’ diyerek, ameliyata alınmamı bir saate yakın engelledi. Sonra durumun kötü olduğu ve kanı durduramadıkları için istihbaratçılar içeri alınmadan ameliyat odasına alındım. Doktor dilimin parçasını sordu. Ben cevap vermedim” dedi. Doktorun Türkçe bildiğini ve kendisine yardım etmek istediğini söylediği için ameliyat olmayı kabul ettiğini belirten Ercan, “Ameliyat olmayı ilk başta kabul etmedim. Doktora bana yardım edeceğini söyledikten sonra ilk o gün adımı ve ailemin telefon numarasını kağıda yazdım. Ailemi aramasını, durumum hakkında bilgi vermesini istedim. O gün yanımda aradıktan sonra ameliyat olmayı kabul ettim” diye konuştu.
Yaralı halde işkenceler sürdü
Günler sonra doktorun dışarı haber vermesi üzerine kendisinden haber alındığını belirten Ercan, “Dilimi kesip uzattılar. Ameliyattan sonra hastanenin alt katında bir hafta kaldım. Kaldığım süre zarfında bir elim ve ayağım ranzaya kelepçelenmiş bir şekilde başımda iki memur bekledi. O arada doktorun haber vermesiyle Türkiye ve dünyanın beni konuşmaya başladığını öğrendim. Tabi İran devleti benim konuşulduğumu öğrenince doktorların onayı olmadan beni hemen hastaneden çıkardı” diye aktardı. Tedavisinin yarıda kesilerek tekrardan Evin Cezaevi’nin istihbarat birimine götürüldüğünü söyleyen Ercan, yaralı olmasına rağmen işkencenin cezaevinde de devam ettiğini belirtti.
‘Allah’a karşı geldi’ diye idam cezası verildi!
Evin Cezaevi’nde 2 yıl kaldıktan sonra yargılanmaya başladığını belirten Ercan, “Hala konuşmakta zorlanıyordum, doktorlar tekrar ameliyat olmamı söylemişti. Ama cezaevi yetkilileri izin vermiyordu ameliyat olmama. Mahkemede ilk önce tercüman talep ettim. Sonra ameliyat olmam gerektiğini söyledim. Dilim takılıyor, ilk ameliyattan sonra dikişlerim açılmış, dilim yayılmıştı. Acil ameliyat olmam gerekiyor, ama cezaevi izin vermiyordu. Bu şekliyle ifade vermeyeceğimi söylemem üzerine mahkeme ameliyat olmama karar verdi. Sonra ikinci ameliyattan sonra konuşmaya başladım” diye aktardı. 12 Haziran 2007 tarihinde ikinci duruşmasının görüldüğünü söyleyen Ercan, “Öyle bir dosya hazırlamışlar ki, korkunç. Cezaevinde olduğum süre içerisinde eylem yaptığım bile belirtiliyordu dosyada. Beni ‘Allah’a karşı gelmek’ ile idamla yargıladılar. Şeriat kanunlarıyla yönetilen İran’ın kanunlarına karşı gelmek Allah’a karşı gelmekle eş değerdi. Bunun üzerine 2 buçuk yıl sonra idam cezası aldım” diye anlattı.
Her an idamı bekledim!
Konuşmadığı için El Kaide bağlantılı Cundullah örgütü üyeleriyle aynı koğuşa konulduğunu söyleyen Ercan, “Deneme amaçlı beni El Kaide örgütü bireylerinin içine koydular. 24 saat bizi kamerayla izliyorlardı. Sürekli işkence sesleri geliyordu. Çığlık atan kadın ve erkeklerin sesleri geliyordu. İşkence seslerini duymak, yaşamak kadar kötüydü. Hücrede lavaboya giderken bile kapıyı çalıp günde bir defa gidiyorduk. Haftada bir defa banyo yapıyordum. O da sadece iki dakikada girip çıkıyordum. Daha fazla kalmak yasaktı” dedi. 18 ay sonra, yapılan işkencelerin ardından idamla yargılanmaya başladığını aktaran Ercan, “Mahkemeye çıkarıldığım zaman hala dilim tam açılmadığı için gırtlağımdan konuşuyordum. Mahkemeye çıkarıldıktan sonra Evin Cezaevi’nde Umumi bölüm diye adlandırılan normal koğuşa geçtim” dedi. Normal koğuşa geçtikten sonra dışarıyla iletişim kurduğunu söyleyen Ercan, “Kendimi toparlamaya çalışsam da psikolojik olarak toplayamıyordum. Her an idam edileceğimiz düşünerek yatıp kalkıyorduk” dedi.
Yarın: Evin Cezaevi’nde idamı beklerken...
- Blogger Yorumları
- Facebook Yorumları
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Rojken ::: DİFHA
iletişim.: Email-Skype.: amedsozdar@hotmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder