.

.
.

Bozan Tekin: Urfa kutsallığı öz yönetimiyle taçlanacak

PKK Yürütme Komitesi üyesi Bozan Tekin 30 Mart seçimlerinin referandum özelliğine dikkat çekerek, seçimlerin sadece belediye yönetiminin oluşmasıyla sınırla kalmayacağını, 30 Mart sonrasındaki siyasi gelişmeleri de belirleyeceğini söyledi. Urfa’da yeni dönemde birçok aşiret ve ailenin BDP’yi desteklemesinin kendilerini sevindirdiğini belirten Bozan Tekin, “30 Mart günü Urfa kutsallığının öz yönetimiyle taçlanacaktır” dedi.
30 Mart Yerel Yönetim Seçimleri ve özel olarak Urfa seçimlerini PKK Yürütme Komitesi üyesi Bozan Tekin’e sorduk. Türk devletinin Urfa’ya stratejik yaklaştığına işaret eden Tekin, “Bu yönüyle çok yönlü hesaplar içine gireceğini beklemek lazım” diye uyardı. Tekin,  “Yani son noktaya, sandık açılana kadar olan süreci ve bütün bunlardan hareketle şunu söylemek gerekiyor: en son oy sandığa düşünceye kadar ve en son oy sayılıncaya kadar Urfa’daki tüm ilçe ve köylerde yurtseverler, demokratlar, gençler, kadınlar büyük bir hassasiyet, disiplin ve titizlikle oylarına sahip çıkmak zorundadır” çağrısında bulundu.
Tekin’in değerlendirmelerinde şunlar öne çıktı:
-          Kürdistan’ı, sömürgecilik mi, yoksa halklar demokratik ulus biçimde kendilerini mi yönetecekler. Seçimlerde oylanan bu oluyor. Bu durumun kendisi referandum durumudur.
-          BDP’ye karşı saldırılarda ismi geçen Hüda-Par’ı AKP destekliyor.
-          Urfa’da geliştirilen GAP Urfa’da Kürtlüğü bir bitirme, asimile etme ve bir eritme stratejisidir.
-          Bu seçim, Arap-Kürt ilişkisini güçlendirecek, iki kadim kültürünün birbiriyle eşit, özgür temelde yaşayacakları güne yaklaştıracaktır.
-          AKP’nin bu Nemrut minyatürü adayını desteklemek İbrahimi gelenek, İbrahimi kültür ve ahlakla bağdaşmaz.
-          Fetullah Gülen cemaati Urfa’ya özel bir politika uygulamıştır, Urfa’daki cemaat çalışmaları kapsamlıdır. Dolayısıyla Urfa Yeşil Ergenekon’un kümelendiği bir yerdir.
-          Kürdistan Özgürlük Hareketiyle Urfa bölgesinde bulunan bazı köklü ailelerle arasında yaşanan çatışmalar sömürgeciliğin yapmaya çalıştığı Kürdü Kürde kırdırtma, Kürdü Kürde ezdirtme politikasının sonucu olarak yaşandı. Tabi herkesin bundan büyük dersler çıkardığına inanıyorum.
-          Özellikle Urfa’da en son oy sayılıncaya kadar tüm ilçe ve köylerde yurtseverler, demokratlar, gençler, kadınlar büyük bir hassasiyet, disiplin ve titizlikle oylarına ve sandıklarına sahip çıkmak zorundadır.
*Sayılı günlerin kaldığı 30 Mart Yerel Yönetimler Seçimlerinde BDP’nin iddialı olarak hazırlandığı kentlerin biri de Urfa.  Öncelikle Urfa’yı tarihsel ve siyasi olarak nasıl tanımlıyorsunuz?
Seçimin gerçekleştiği dönem, seçime nitelik de kazandırıyor. Seçim Önder Apo’nun geliştirdiği sürecin içerisinde gerçekleşiyor. Dolayısıyla bu seçim, bu yönüyle süreçle bağlantılı olarak ele alınmak durumunda. Önder Apo 1993 yılından bu yana Kürt sorunun demokratik, barışçıl yollarla, müzakere yöntemiyle çözülmesi için birçok kez ateşkes ilan etti. İmralı sürecinden itibaren de yine Önder Apo’nun perspektifleri temelinde Hareketimiz birçok kez ateşkes ilan etti ve bilinen süreçler yaşandı. En son Önder Apo’nun başlattığı süreç gelişti. Belli bir mutabakat üzerinde gelişen süreçte hareketimiz üzerine düşen görev ve sorumlulukları eksiksiz yerine getirmiştir. Bu konuda vicdanı olan, görmek isteyen herkes bu duruşu görür, hakkını teslim de eder. Fakat görmek istemeyen de, görmeye bilir.  bu hareketimizin Önder Apo’nun çizdiği çerçevede hareket etme gerçekliğini ortadan kaldırmaz. Dolaysıyla bu seçim böyle bir süreçte ortaya çıkıyor. Bu seçim bir tür referandum olacaktır. Hareketimizin sorunu çözme biçimi, olabiliyorsa anayasal bir çerçevede, tabi burada daha çok müzakere öne çıkıyor. Eğer bu olmuyorsa da, bunu demokratik, özgür yaşamı bizzat kendi gücüne, halk gücüne dayanarak geliştirilmesi gündeme geliyor.
Bu anlamıyla da yerel yönetim seçimi bundan sonra Kürdistan’ı, Kürt halkını ve Kürdistan’da yaşayan diğer halk ve inançları, Kürdistan’daki gayri meşru ve suç niteliğindeki Türk sömürgeciliği mi, yoksa Kürdistan’da Kürtler ve diğer halklar, inançlar demokratik ulus biçimde mi kendilerini yönetecekler, yaşamlarına ve kaderlerine hükmedecek bir yönetimi mi seçecek. Oylanan bu oluyor. Bu durumun kendisi referandum durumudur. Türk sömürgeciliği ve AKP bunu anlamış bulunuyor. Dolayısıyla seçime tüm gücüyle yükleniyor. Bunu sadece AKP yapmıyor, diğer güçleri, örneğin Hizb-i Kontra artıklarıyla yoğun ilişkilenerek de yapıyor. Birçok yerde yurtsever adaylara karşı birleşiyorlar, aynı şekilde özellikle bir kontra örgütlenmesi olan ve onun şimdi bir tür siyasi uzantısı niteliğindeki Hüda-Par’ın AKP tarafından desteklenmesi aslında AKP’nin Kürdistan’daki yerel yönetim seçimlerine nasıl yaklaştığını da ortaya koyuyor. Bu çerçevede Urfa’daki yerel yönetim seçimlerini değerlendirmek gerekiyor.
URFA KUTSALLAŞAN EMEĞİN VE DİRENİŞİN BİR ÜRÜNÜDÜR
Urfa herkesin kabul ettiği gibi bir peygamberler şehridir. Göbekli Tepe’den bu yana süren, öncesi de olmakla birlikte, bir yerleşim yeridir, bir kutsal mekândır. İnsanlar burada dile kavuştular, burada toprak, vatan bilinci gelişti ve her şeyi emekle yarattı. Dolayısıyla Urfa hem insanlık tarihi bakımından, hem de Kürdistan, Kürtler ve kutsal dinler bakımından önemli bir yere sahiptir. Zulme karşı başkaldırının gerçekleştiği bir yerdir. Şuanda ortaya çıkan, Göbekli Tepe’de ortaya çıkan ki, bunlar sınırlı bir kazının sonucudur, bu kazılar kapsamlı şekilde geliştirilirse öyle inanıyorum ki, daha geniş arkeolojik verilere ulaşılacak, buranın nasıl insanlığın merkezi olduğunu ve tarihin aslında buradan başladığını ortaya koyacak. Tabi bu eserler emekle yaratılmış, buna emek veren insanlar olmuş. Urfa bu kutsallaşan emeğin bir ürünüdür. Tarihle de böyle sürüp gelmiştir. İnsanlık tarihine böylesine büyük miraslar bırakan, tarihe yön veren bu bölge, yani Kürtlerin ataları sömürgecilerin, haramzadelerin işgali altındadır ve her şey kutsal İslam dini kullanılarak ki, biz bu kutsallığı kullanmayı büyük bir ahlaksızlık, hakaret sayıyoruz, fakat hiçbir şey onun devrimci özünü ortadan kaldıramaz, onun eşitlikçi, insani özünü ortadan kaldıramaz.
URFA HALKI BÜYÜK TİTİZLİKLER OYUNA SAHİP ÇIKMALIDIR
*Urfa’ya Türk devletinin de stratejik bir rol biçtiği anlaşılıyor. Devletin Urfa üzerinde bu kadar durması, Urfa Belediyesini kaybetmemek istemesinin altında ne yatıyor?
Türk sömürgeci devleti bir dönem Kürdistan Özgürlük Mücadelesini dağla sınırlı tutmaya çalıştı. Mücadele gelişmeye başlayınca tümüyle Botan’a sıkışmış bir mücadele düzeyine getirmek için yoğun çaba gösterdi. Sürekli mücadeleyi bir alanla sınırlama stratejisini izledi. Siyasal olarak da Kürdistan Özgürlük Mücadelesini, örneğin Amed’ten batıya geçirmeme stratejisini izlediği kesindir. Urfa’da geliştirilen GAP Urfa’da Kürtlüğü bir bitirme, asimile etme ve bir eritme stratejisidir. Dolayısıyla Urfa’da, bazı ele geçen ve yayınlan MİT belgelerinde açığa çıktığı gibi GAP projesi bu biçimde ele alınıyor. Bir tür özgürlük mücadelesini engellemeye dönük bir kapsamlı proje ve barikat olduğu anlaşılıyor. Bu anlamda sömürgeci Türk devleti Urfa’ya stratejik yaklaşmaktadır. Bu yönüyle çok yönlü hesaplar içine gireceğini beklemek lazım. Yani son noktaya, sandık açılana kadar olan süreci ve bütün bunlardan hareketle şunu söylemek gerekiyor: en son oy sandığa düşünceye kadar ve en son oy sayılıncaya kadar Urfa’daki tüm ilçe ve köylerde yurtseverler, demokratlar, gençler, kadınlar büyük bir hassasiyet, disiplin ve titizlikle oylarına sahip çıkmak zorundadır.
Urfa’da sadece Kürtler yaşamıyor, özellikle ilçe ve Urfa güneyinde önemli bir Arap halkı nüfusu vardır. Türk sömürgeciliği yıllarca Arap halkıyla Kürtler arasında bir gerilim yaratmaya ve bu kesimi özellikle kendi sosyal dayanağı haline getirmeye çalışmıştır. Önceleri Adalet Partisi ve MHP üzerinden, sonradan ANAP ve AKP üzerinden sürekli bir biçimde, hangi parti olursa olsun iktidar partileri ile Kürtlerden uzak tutulmaya çalışılmıştır. Bu nedenle Urfa’da yaşayan Arap halkının gelinen aşamada buna son vereceğini düşünüyorum. Bunun içinde karşılıklı olarak halklar arasında geliştirilen ön yargılar, halklar arasında oluşturulan kırgınlıklar kesinlikle giderilmesi gerekir. Bunun için sonuna kadar da bu durumun bilincinde olan hem Kürtler, hem de Araplar bu sömürgecilik oyununu bozarak, Kürdistan Özgürlük Hareketinin demokratik ulus çerçevesinde bir birlerine yaklaşması gerekir. Bunun için de Urfa’yı bir Ortadoğu mozaiğinin şekillendiği bir yer olarak da görüyoruz, öyledir de. Dolayısıyla böyle bir ilişki tarzını yeniden kurulup geliştirilmesi gerekir. Bunu niye söyledim; bazı işbirlikçi çetelerin, özellikle İŞİD çeteleriyle işbirliğine girdiğini biliyoruz. Hatırlarsanız; gazetede boy boy resimleri çıktı. Tabi biz Arap halkının tümüyle böyle bir ilişki içinde olduğunu düşünmüyoruz. Selahattin Eyyubi’den bu yana gelen köklü bir Arap-Kürt ilişkisinin de olduğunu bilinmektedir. Ortadoğu’nun iki kadim halkı, iki kadim kültürünün birbiriyle eşit, özgür temelde yeni dönemde yaşayacaklarına inanıyoruz. Dolayısıyla bu seçimin halkların eşit özgür geleceğinin temeline konulmuş bir harç olmasını da arzu ediyoruz. Böyle ele alınması bizi doğruya daha da yaklaştıracaktır.
Eğer bir CHP, MHP kendi cephesinde “AKP hükümeti meşru değildir,” demektedir. Neye dayandırıyorlar; hırsızlığına, yolsuzluğuna dayandırıyorlar. AKP’nin ki kendi dönemiyle sınırlı bir yolsuzluktur. Fakat Kürdistan özellikle son yüzyılda Urfa da yoğunca  soyulup, talan ediliyor. O zaman Türk sömürgeciliğini tüm kurumlarıyla meşruluğunu tartışmanın zamanı değil mi? Her Kürdistanlı bir kere kendi emeğini, kültürünü, dilini, bu toprakların bütün zenginliklerini bir avuç tekelciye peşkeş çekmeye dayalı bu sömürgeciliği Kürdistan’da hiçbir biçimde meşru görmemesi gerekmiyor mu? Eğer birkaç yıllık soygun meşru değilse, biz 100 yıllık soygunu nasıl meşru göreceğiz. Bir de böyle bakmak gerekmiyor mu?
 ÖZGÜRLÜK HAREKETİ ÇAĞDAŞ NEMRUTLARIN ZULMÜNE KARŞI BİR HAREKETTİR
*Apocular olarak bilinen ilk gruplaşmanın partileşme arayışına denk düşen ve sonrasında PKK olarak ismini duyurduğu Hilvan ve Siverek direnişleri oldu. 1978-79 Hilvan ve Siverek’te ne oldu? PKK ve Kürt halkı şahsında ezilen halklar ne kazandı?
Kürdistan özgürlük hareketi çağdaş Nemrutların zulmüne karşı çıkmış bir harekettir. 15 Ağustos Atılımı için değerli bilim insanı İsmail Beşikçi ‘ilk kurşun’ tanımlamasını yaptı, fakat onun öncesinde de zulme karşı sıkılan kurşunlar vardı.
Urfa ve ilçelerinde de zulme, hakarete karşı başkaldırının ilk gerçekleştiği yerlerin başında gelmektedir. Bu yönüyle Urfa’nın yani Rıha’nın özgürlük mücadelemiz için çok önemli bir yeri vardır. Rıha halkı başta Halil Çavgun, Mustafa Gezgör, Hasan Oğaç, Zeki Akıl, Salih Kandal, Abdurahman Manap, Cemal Çobanyıldız, Eşref Anyık,  Muhsin Melik, Nazım Babaoğlu, Cuma Karaçalı, Cuma Tak… olmak üzere yüzlerce şehit vermiştir. Yine bu bölgede T-KDP Başkanı Faik Bucak, aşiret içi kavga süsü verilerek kontrgerilla tarafından öldürüldü. Dolayısıyla eğer bugün Urfa’da bir diriliş yaşanıyorsa tekrardan bir silkinme ve ayağa kalkma gelişiyorsa, kesinlikle bunun temelinde büyük bedeller vardır. Hilvan ve Siverek’te geliştirilen mücadele, yine Suruç, Viranşehir, Ceylanpınar, Bozova, Halfeti’de gelişen mücadele, yine Urfa’nın merkezinde gelişen mücadelenin bedeli ağır olmuştur. 12 Eylül faşizmine karşı da, başta Ali Çiçek olmak üzere birçok yiğit devrimci öncü, PKK öncüleri canı pahasına büyük direniş sergilediler. Bu anlamda Urfa halkı aynı zamanda kendilerini bu şehitlerle var ettiler, buldular, bilinçlendiler ve böyle bir özgürlük mücadelesine girişmiş oldular.
URFA’DA ESKİYİ HORTLATMAK İSTEYEBİLİRLER
*Urfa aşiret formuyla yaşamada ısrar eden bir kent, diğer yönüyle de aşiretler üzerinden devletin çeteleştirme faaliyetleri hep ola geldi. Şimdi başta Urfa, Botan, Mardin olmak üzere bir dönem hareketinize karşı devletin yanında durmuş, can kaybı vermiş aşiretlerin, ailelerin, şahsiyetlerin hızla Kürt Özgürlük Hareketine yakınlaştığını ve destek açıklamaları yaptığı görülüyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürdistan Özgürlük Hareketi, Kürdistan’da yaşayan hiçbir insana kurşun sıkmamıştır, sıkmak istememiştir. Fakat Türk sömürgeciliği öyle bir sosyal yapı yaratmıştı ki, parçalanmış aşiret yapısı ile herkes bir biriyle çatışır duruma getirilmişti. Aslında bir birine kırdırılmak istenen bir yapı vardı. Böyle bir durumda Kürdistan Özgürlük Hareketiyle Urfa bölgesinde bulunan bazı köklü ailelerle arasında çatışmalar yaşanmıştır. Bu çatışmalar çok istenilen, arzu edilen çatışmalar değildir. Fakat Türk sömürgeciliğinin yapmaya çalıştığı Kürdü Kürde kırdırtma, Kürdü Kürde ezdirtme politikasının sonucu olarak bazı çatışmalar yaşandı. Kürtler artık son 30-35 yıllık süreç içerisinde ulusal ve toplumsal bir bilinç kazandı. Evet, daha önce Türk sömürgeciliği Kürtleri bir birine kırdırmıştı. Aşireti aşirete, mezhebi mezhebe, bölgeyi bölgeye karşı kışkırtmış. Parçala ve yönet politikasını uygulamıştı. Ulusal bilinçten yoksun olan tüm toplumların başına gelen bir durumdur. Bu bölgede de, Rıha bölgesinde de yaşandı. Tabi herkesin bundan büyük dersler çıkardığına inanıyorum. Biz artık daha önce, şu veya bu nedenle çatışan kesimlerle birlik olmak istiyoruz, herkesi büyük ulusal birliğe, büyük ulusal Kürt birliğine, büyük demokratik ulus birliğine davet ediyoruz. Bu noktada tabi ki eskiyi tekrar hortlatmak isteyen bireyler, insanlar olabilir. Yeni oluşan olumlu havayı bozmak isteyen, kışkırtmak isteyenler olabilir.
Bucak ailesi, Süleymanlar ailesi, Öztoplar ailesi, Arus ailesi ve diğer çeşitli kesimlerle çeşitli biçimlerde, çeşitli düzeylerde kırgınlıklar olmuş, çatışmalar olmuş, karşılıklı can kayıpları yaşanmıştır. Bu durum hemen her halkın, ulusun tarihinin belli aşamalarında yaşanmış. Halk olarak yaşamak istiyorsak biz de bu acılı geçmişten ders çıkararak, bir daha bu topraklar üzerinde yaşayan gerek halklar arası, gerek inançlar arası, gerekse de Kürtler arası hiçbir çatışmaya yer vermeyecek tarzda eşitliğe, özgürlüğe ve ulusal demokratik birliğe dayalı büyük bir birliği geliştirmemiz gerekmektedir. Bu yönde kamuoyuna, basına yansıyan önemli gelişmelerin olduğunu biliyoruz, bundan sevinç duyuyoruz. İnanıyoruz ki, geçmişte yaşananlara vereceğimiz en iyi karşılık da böyle bir birliğin gelişip, güçlenmesi olacaktır. Bu birliğin sadece seçimle sınırlı politik ittifak olmanın ötesine geçerek, köklü bir ulusal demokratik birliğe dönüştürmeyi hedefleyen bir çabanın içinde olunmalıdır.
*1978 sonu ve 1979 başında Hilvan Belediye deneyimi ile halkçı belediyecilik deneyimi oldu. Bununla bağlantılı yerel seçimlerin siyasi yönü kadar, halka halkla beraber hizmet ulaştırma yönü de var. Nasıl bir belediyecilik anlayışının hakim olması gerekir?
Bir kere ilk olarak klasik belediyecilik tümden aşılmalı. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi kendisini tarih boyunca diktatörlüğe, baskıya, zulme ve her türlü haksızlığa karşı söz, eylem ve çıkışların devamı olarak görmüştür. Dolayısıyla bir Hilvan’da belediyenin kısa dönemde de olsa, o dönemde Kürt yurtseverleri tarafından yönetilmesi, Urfa halkının öteden beri kendisini kendi toprakları üzerinde yönetme istemidir. Hilvan’da halkçı belediyecilik deneyimi kısa bir süre sonra 12 Eylül faşist askeri darbesi büyük bir operasyonla, baskıyla var olan bütün kazanımları ortadan kaldırmaya, sindirmeye çalıştı. Tabi bu dönemde ortaya koyulacak belediyecilik bir öz yönetim belediyeciliği olacaktı. Sadece bazı hizmetlerle sınırlı değil, az hizmet veya çok hizmet değil, bu da olmakla birlikte asıl olarak bölge halkının kendi kaderi üzerinde söz ve karar hakkının olmasıdır. Hayatın tüm alanlarında da bu geçerlidir. Kürtler, Araplar, Türkmenler  başta olmak üzere tüm kesimler böyle bakmalı. Böyle oluşan bir belediyeciliğin bir rant kapısı, bir talan kapısı olması da düşünülemez. Yani BDP belediyeciliğin kısa bir tarihçesi vardır. 1999 sonrası bir belediyecilik, bu 15 yıllık süreç içerisinde bu güne kadar rant, yolsuzluk, arazi mafyacılığı ve benzerlerine rastlanmayan, en temiz belediyecilik olduğunu biliyoruz. Belediye başkanı, meclis üyesi, personeli siyasi soykırım operasyonlarıyla tutuklanan kişilerin ne sicilinde, ne de tutuklanmasına gerekçe gösterilen dava dosyalarında yolsuzluk yaptığına dair, ranta bulaştığına dair, çetecilik yaptığına dair en ufak bir iz, delil yoktur. Eğer uydurma delilleri bulup buluşturup dosyalara koymazlarsa, böyle bir şey yok. Dolayısıyla bu belediyeciliğin gerçek anlamda bir halk belediyeciliği olacağı çok açık.
*Hilvan’da 1978’deki belediyecilik deneyimini önemli kılan diğer husus da sadece Urfa’da değil, Kürdistan’da ilk kez kadın temsiliyetinin belediyelerde sağlanması olduğunu biliyoruz. Bugün eşbaşkanlık sistemi ile seçimlere giriliyor. Bu topluma ne kazandıracak?
Hilvan’da kısa dönemli halkçı belediyecilik deneyiminde başta Düriye anayı anmak gerekiyor. O yıllarda Urfa’nın çeşitli ilçe ve köylerinde özgürlük mücadelesine gönül vermiş, tüm gücüyle katılan kadın yoldaşlarımız da olmuştur. Bunlar içerisinde Hanım Yaverkaya, Sultan Yavuz başta olmak üzere bu kadın yoldaşları, arkadaşları saygıyla anmak istiyorum. Bu aynı zamanda kadın iradeleşmesinin de ifadesi oluyor. Bu sadece son yıllarda ortaya çıkan bir durum değil, Önder Apo’nun “nasıl bir toplum, nasıl bir insan, nasıl bir kadın?” sorusunun da cevabı oluyor. Urfa gibi feodalizmin, sömürgeci uygulamaların yoğun yaşandığı şehirde, o yıllarda çok değerli yurtseverler, kadın militanlar ortaya çıkabilmiştir. Bugün eşbaşkanlık sistemi ve kadın temsiliyetinin güçlenmesinin temelinde böyle değerli yurtsever kadınların olduğunu da hatırlamak gerekir. Urfa’da Kürt kadını, Arap kadını güçlü bir irade sergileyebilir, yeni bir başlangıç yapabilir.
Urfa’nın yeni dönemde büyükşehir olmasından hareketle, BDP’nin başarılı bir Amed Büyükşehir Belediyesi deneyimi var. Bu deneyimden gelen sayın Osman Baydemir gerçekliği var. Yine çeşitli ilçelerde ikinci, üçüncü dönemini yaşayan bir tecrübe var. Tüm bunlardan hareketle hizmet kalitesinin yükseleceğini bekliyoruz. Çalıp çırpmadın mı, yolsuzluk yapmadın mı, eşe dosta, çeteye paylaştırmadın mı, ne yapacaksın parayı, hizmete dönüştüreceksin. Urfa’nın zenginlik kaynakları, geliri yüksektir. Eğer biraz bu gelire doğru bir planlamayla yaklaşılırsa, ben Urfa’nın il, ilçe, köyleriyle 5 yıl içerisinde köklü olarak değişeceğini, kalkınacağını düşünüyorum. Sorun zenginliğin nasıl ele alınacağı, değerlendirileceği, bölüşüleceği, nasıl hizmete dönüştürüleceğidir.
BARAJ ORADA, KAYNAK ORADA AMA ELEKTRİK VE SU YOK!
Tabi her şey belediyeyle de sınırlı değildir.  Urfa’da bu kadar yoksulluğun olması, açlığın ve işsizliğin olması, insanlarımızın başta Çukurova olmak üzere, Türkiye metropollerinde ekmek peşinde koşmasına neden olduğunu biliyoruz. Ben de böyle bir aileden geliyorum. Dolayısıyla eğer doğru yaklaşılırsa, bunun fırsatı yakalanırsa ki, yakalanacağını düşünüyorum, bu durumda Urfa’nın kısa bir süre içinde bir cennete dönüşeceğine inanıyorum. Bu bilinçli açlıkla terbiye politikası sebebiyle uzun yıllardır Bozova, Halfeti, Suruç başta olmak üzere Urfa’da ciddi bir su ve elektrik kısıtlanmasının olduğunu da biliyoruz. Baraj orda, kaynak orda ama orada elektrik yok, su yok. Ahmet Kaya’nın dediği bu ne yaman çelişki!
Urfa’nın zenginliklerini haramiler yiyor. Urfa önemli oranda  haraç- mezat satılmıştır. Urfa’da gerçek anlamda emeğin sahipleri, Urfa’nın gerçek anlamda yaratıcıları mevsimlik işçi olarak Çukurova’da Ceyhan ve Seyhan ovalarında, Hatay’da Amik ovasında, İç Anadolu’da tarlalarda, Karadeniz’de  şurada burada horlanıyorlar, aşağılanıyor. Birçoğu hastalıktan ölüyor. İşçi servisi adı altında, traktör römorkunda, kamyon kasalarına tıkış tıkış bindiriliyor, iş yolundaki trafik kazalarında yaşamını yitiriyor. Bu dönemin modern köleciliğidir. Bu seçim aynı zamanda modern köleliğine de karşı çıkmaktır, kendi emeğine sahip çıkmaktır. Urfa’nın yoksulları kendi emeğine sahip çıkmalıdır.
Mesela Fetullah Gülen cemaati Urfa’ya özel bir politika uygulamıştır, Urfa’daki cemaat çalışmaları kapsamlıdır. Dolayısıyla Urfa Yeşil Ergenekon’un kümelendiği bir yerdir. Said-i Nursi (Kurdi) bu topraklarda yaşamını yitirdi, Fetullah Gülen şimdi bir taraftan Said-i Nursi’yi kullanıyor, istismar ediyor, diğer taraftan da onun davasını yürüttüğü izlenimi yaratmaya çalışıyor. Bu büyük bir yalan, büyük bir ikiyüzlülük. AKP de bunun üzerinden siyaset yapmaya çalışıyor. Fakat bütün kozmik bilgiler ellerindedir, niye şimdiye kadar Said-i Nursi’ye ilişkin tek bir soruşturma yürütmediler? Mezarını yerini tespit etmediler? Bu bağlamda 30 Mart, onun anısına sahip çıkmanın da seçimi olacak.
Urfa’daki zenginliklere kimler el koyuyor, biz anti-semitik değiliz, ama bir halkın değerlerinin ucuzca elinden alınmasına sessiz kalınmaz. Değerlerinin elinden alınıp, haraç mezat satılıp, bu toprakların gerçek sahiplerinin de kölece çalışmasına yol açılması beklenemez. Göbekli Tepe gibi bir bilinç ki, o zamanın koşullarında öyle bir eseri ortaya çıkarmak büyük bir akıl ve büyük bir organizasyon işidir. Urfa’nın mimari yapısına da, arkeolojik kazılara bakıldığında da Urfa’nın böyle olduğu görülür. Böyle köklü bir halkın kendi kendini idare etmesi yerine, sömürgeciler tarafından atanan valiler tarafından yönetilmesi bundan sonrası için kabul edilemez bir durumdur.
*Bu arada AKP’nin belediye başkan adayı da Urfa eski valisi…
Hem de yolsuzluğa bulaşmış,  yolsuzluk dosyaları olan bir validir. Böyle bir valiyi tercih etmeleri kendi tarihlerine, yani Urfa’nın tarihine yakışmaz. Vali demek, zulüm demektir. Bir Nemrut minyatürüdür. AKP’nin bu Nemrut minyatürü adayını desteklemek İbrahimi gelenek, İbrahimi kültür ve ahlakla bağdaşmaz, böyle bir tercih Urfalılara yakışmaz ve tek kelimeyle ayıptır. Artık Rıha halkı, tüm il, ilçe, köyleriyle, tüm aşiretleriyle, tüm kadın ve gençleriyle kendisini bu ayıptan kurtarmalıdır. Bu aynı zamanda kendisi olma, özüne dönme, tarihiyle buluşma, en önemlisi de Önder Apo gibi bir tarihsel önderliği çıkaran bu toprakların, Önder Apo’yu bir kaşık suda boğmak isteyen bu çeteye, bu kesimlere izin verilmemesi gerekli. Kesinlikle bu yönüyle kendi tarihine de sahip çıkmak anlamına, kendi önderliğine sahip çıkmak anlamına geliyor.
ROJAVA DEVRİMİ KÜRT VE ARAP HALKLARININ BİRLİKTE YAŞAMA ZEMİNİNİ ORAYA ÇIKARDI
*“Kürtler arası birliğin güçlenmesi” ve “olumlu hava” olarak tanımladığınız Urfa’daki gelişmelerde Rojava Kürdistan’da halkın yönetimi ele geçirmesi ve öz yönetimlerini ilan etmesiyle bağı olduğunu düşünüyor musunuz?
Rojava Devrimi tüm Ortadoğu’yu etkilemektedir. Politik olarak da, askeri olarak da, kültürel olarak da etkilemektedir. Fakat en önemlisi ulusal olarak etkilemektedir. Rojava’da Önder Apo’nun paradigması temelinde gelişen devrim mücadelesi ve onun kurumlaşmış biçimi olan Kantonlar aslında Önder Apo’nun paradigmasının halklar, inançlar arasında nasıl bir ilişki öngördüğünü ortaya koymaktadır. İnanıyoruz ki Urfa’da yaşayan farklı etnik kesimler bu durumu yakından izlemektedir. Çünkü Rojava Serêkanîye işte Ceylanpınar, işte Akçakale karşı taraf Tılebyad. Bütün bunlar görülüyor. Bunun bir etkilemesinin olacağı kesin. Herkesin bu gerçeği görmüş olduğunu söyleyebiliriz. Rojava Devriminin hem Rojava’da yaşayan Arap halkı üzerinde, hem Suriye birliği içerisinde yaşayan tüm Arap halkı üzerinde önemli bir etkisi olduğunu düşünüyoruz. Bunun yanı başındaki Arap halkını etkilememesi düşünülemez. Bunun yanında Hatay, İskenderun’, Adana’da da Arap halkımızı derinden etkilediğini düşünüyorum. Bu somut olarak Urfa’da da Arap-Kürt eşit birliğine dayanan güçlü bir zemin olacaktır.
*Siz de devrimci mücadelenize Urfa’dan başladınız, Urfa’yı tanıyorsunuz, Urfa’da bulunan farklı kesimlere çağrınız var mı?
Bu anlamda tüm aşiretlere, tüm aydınlara, tüm yurtseverlere, rusipilere, daha önce özgürlük hareketiyle şu veya bu biçimde çelişmiş, çatışmış kesimlere çağrım odur ki, artık Kürtlerin birlik zamanı, bahar zamanı. Kürtlerin artık diğer halklarla birlikte eşitlik ve özgürlük içerisinde kendi özgür geleceklerini kurma zamanıdır, diyerek, yaşananları bir kenara bırakıp yepyeni bir sayfa açmaya, bu temel de herkesi yurtsever adayları, BDP’yi desteklemeye çağırıyorum. 30 Mart günü Urfa kutsallığının öz yönetimiyle taçlanacaktır. Bu inançla, tüm halkımızı şimdiden selamlıyor ve kutluyorum.
Paylaş: Google Plus

Yazar: Adsız

    Blogger Yorumları
    Facebook Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder

Rojken ::: DİFHA

iletişim.: Email-Skype.: amedsozdar@hotmail.com

Sohbet Odası

Sohbet Odası
Sohbet Odası