PKK Yürütme Komitesi üyesi Bozan
Tekin 30 Mart seçimlerinin referandum özelliğine dikkat çekerek,
seçimlerin sadece belediye yönetiminin oluşmasıyla sınırla
kalmayacağını, 30 Mart sonrasındaki siyasi gelişmeleri de
belirleyeceğini söyledi. Urfa’da yeni dönemde birçok aşiret ve ailenin
BDP’yi desteklemesinin kendilerini sevindirdiğini belirten Bozan Tekin,
“30 Mart günü Urfa kutsallığının öz yönetimiyle taçlanacaktır” dedi.
30 Mart Yerel Yönetim Seçimleri ve özel olarak Urfa seçimlerini PKK
Yürütme Komitesi üyesi Bozan Tekin’e sorduk. Türk devletinin Urfa’ya
stratejik yaklaştığına işaret eden Tekin, “Bu yönüyle çok yönlü hesaplar
içine gireceğini beklemek lazım” diye uyardı. Tekin, “Yani son
noktaya, sandık açılana kadar olan süreci ve bütün bunlardan hareketle
şunu söylemek gerekiyor: en son oy sandığa düşünceye kadar ve en son oy
sayılıncaya kadar Urfa’daki tüm ilçe ve köylerde yurtseverler,
demokratlar, gençler, kadınlar büyük bir hassasiyet, disiplin ve
titizlikle oylarına sahip çıkmak zorundadır” çağrısında bulundu.
Tekin’in değerlendirmelerinde şunlar öne çıktı:
- Kürdistan’ı, sömürgecilik mi, yoksa halklar demokratik
ulus biçimde kendilerini mi yönetecekler. Seçimlerde oylanan bu oluyor.
Bu durumun kendisi referandum durumudur.
- BDP’ye karşı saldırılarda ismi geçen Hüda-Par’ı AKP destekliyor.
- Urfa’da geliştirilen GAP Urfa’da Kürtlüğü bir bitirme, asimile etme ve bir eritme stratejisidir.
- Bu seçim, Arap-Kürt ilişkisini güçlendirecek, iki kadim
kültürünün birbiriyle eşit, özgür temelde yaşayacakları güne
yaklaştıracaktır.
- AKP’nin bu Nemrut minyatürü adayını desteklemek İbrahimi gelenek, İbrahimi kültür ve ahlakla bağdaşmaz.
- Fetullah Gülen cemaati Urfa’ya özel bir politika
uygulamıştır, Urfa’daki cemaat çalışmaları kapsamlıdır. Dolayısıyla Urfa
Yeşil Ergenekon’un kümelendiği bir yerdir.
- Kürdistan Özgürlük Hareketiyle Urfa bölgesinde bulunan
bazı köklü ailelerle arasında yaşanan çatışmalar sömürgeciliğin yapmaya
çalıştığı Kürdü Kürde kırdırtma, Kürdü Kürde ezdirtme politikasının
sonucu olarak yaşandı. Tabi herkesin bundan büyük dersler çıkardığına
inanıyorum.
- Özellikle Urfa’da en son oy sayılıncaya kadar tüm ilçe ve
köylerde yurtseverler, demokratlar, gençler, kadınlar büyük bir
hassasiyet, disiplin ve titizlikle oylarına ve sandıklarına sahip çıkmak
zorundadır.
*Sayılı günlerin kaldığı 30 Mart Yerel Yönetimler
Seçimlerinde BDP’nin iddialı olarak hazırlandığı kentlerin biri de
Urfa. Öncelikle Urfa’yı tarihsel ve siyasi olarak nasıl
tanımlıyorsunuz?
Seçimin gerçekleştiği dönem, seçime nitelik de kazandırıyor. Seçim
Önder Apo’nun geliştirdiği sürecin içerisinde gerçekleşiyor. Dolayısıyla
bu seçim, bu yönüyle süreçle bağlantılı olarak ele alınmak durumunda.
Önder Apo 1993 yılından bu yana Kürt sorunun demokratik, barışçıl
yollarla, müzakere yöntemiyle çözülmesi için birçok kez ateşkes ilan
etti. İmralı sürecinden itibaren de yine Önder Apo’nun perspektifleri
temelinde Hareketimiz birçok kez ateşkes ilan etti ve bilinen süreçler
yaşandı. En son Önder Apo’nun başlattığı süreç gelişti. Belli bir
mutabakat üzerinde gelişen süreçte hareketimiz üzerine düşen görev ve
sorumlulukları eksiksiz yerine getirmiştir. Bu konuda vicdanı olan,
görmek isteyen herkes bu duruşu görür, hakkını teslim de eder. Fakat
görmek istemeyen de, görmeye bilir. bu hareketimizin Önder Apo’nun
çizdiği çerçevede hareket etme gerçekliğini ortadan kaldırmaz.
Dolaysıyla bu seçim böyle bir süreçte ortaya çıkıyor. Bu seçim bir tür
referandum olacaktır. Hareketimizin sorunu çözme biçimi, olabiliyorsa
anayasal bir çerçevede, tabi burada daha çok müzakere öne çıkıyor. Eğer
bu olmuyorsa da, bunu demokratik, özgür yaşamı bizzat kendi gücüne, halk
gücüne dayanarak geliştirilmesi gündeme geliyor.
Bu anlamıyla da yerel yönetim seçimi bundan sonra Kürdistan’ı, Kürt
halkını ve Kürdistan’da yaşayan diğer halk ve inançları, Kürdistan’daki
gayri meşru ve suç niteliğindeki Türk sömürgeciliği mi, yoksa
Kürdistan’da Kürtler ve diğer halklar, inançlar demokratik ulus biçimde
mi kendilerini yönetecekler, yaşamlarına ve kaderlerine hükmedecek bir
yönetimi mi seçecek. Oylanan bu oluyor. Bu durumun kendisi referandum
durumudur. Türk sömürgeciliği ve AKP bunu anlamış bulunuyor. Dolayısıyla
seçime tüm gücüyle yükleniyor. Bunu sadece AKP yapmıyor, diğer güçleri,
örneğin Hizb-i Kontra artıklarıyla yoğun ilişkilenerek de yapıyor.
Birçok yerde yurtsever adaylara karşı birleşiyorlar, aynı şekilde
özellikle bir kontra örgütlenmesi olan ve onun şimdi bir tür siyasi
uzantısı niteliğindeki Hüda-Par’ın AKP tarafından desteklenmesi aslında
AKP’nin Kürdistan’daki yerel yönetim seçimlerine nasıl yaklaştığını da
ortaya koyuyor. Bu çerçevede Urfa’daki yerel yönetim seçimlerini
değerlendirmek gerekiyor.
URFA KUTSALLAŞAN EMEĞİN VE DİRENİŞİN BİR ÜRÜNÜDÜR
Urfa herkesin kabul ettiği gibi bir peygamberler şehridir. Göbekli
Tepe’den bu yana süren, öncesi de olmakla birlikte, bir yerleşim
yeridir, bir kutsal mekândır. İnsanlar burada dile kavuştular, burada
toprak, vatan bilinci gelişti ve her şeyi emekle yarattı. Dolayısıyla
Urfa hem insanlık tarihi bakımından, hem de Kürdistan, Kürtler ve kutsal
dinler bakımından önemli bir yere sahiptir. Zulme karşı başkaldırının
gerçekleştiği bir yerdir. Şuanda ortaya çıkan, Göbekli Tepe’de ortaya
çıkan ki, bunlar sınırlı bir kazının sonucudur, bu kazılar kapsamlı
şekilde geliştirilirse öyle inanıyorum ki, daha geniş arkeolojik
verilere ulaşılacak, buranın nasıl insanlığın merkezi olduğunu ve
tarihin aslında buradan başladığını ortaya koyacak. Tabi bu eserler
emekle yaratılmış, buna emek veren insanlar olmuş. Urfa bu kutsallaşan
emeğin bir ürünüdür. Tarihle de böyle sürüp gelmiştir. İnsanlık tarihine
böylesine büyük miraslar bırakan, tarihe yön veren bu bölge, yani
Kürtlerin ataları sömürgecilerin, haramzadelerin işgali altındadır ve
her şey kutsal İslam dini kullanılarak ki, biz bu kutsallığı kullanmayı
büyük bir ahlaksızlık, hakaret sayıyoruz, fakat hiçbir şey onun devrimci
özünü ortadan kaldıramaz, onun eşitlikçi, insani özünü ortadan
kaldıramaz.
URFA HALKI BÜYÜK TİTİZLİKLER OYUNA SAHİP ÇIKMALIDIR
*Urfa’ya Türk devletinin de stratejik bir rol biçtiği
anlaşılıyor. Devletin Urfa üzerinde bu kadar durması, Urfa Belediyesini
kaybetmemek istemesinin altında ne yatıyor?
Türk sömürgeci devleti bir dönem Kürdistan Özgürlük Mücadelesini
dağla sınırlı tutmaya çalıştı. Mücadele gelişmeye başlayınca tümüyle
Botan’a sıkışmış bir mücadele düzeyine getirmek için yoğun çaba
gösterdi. Sürekli mücadeleyi bir alanla sınırlama stratejisini izledi.
Siyasal olarak da Kürdistan Özgürlük Mücadelesini, örneğin Amed’ten
batıya geçirmeme stratejisini izlediği kesindir. Urfa’da geliştirilen
GAP Urfa’da Kürtlüğü bir bitirme, asimile etme ve bir eritme
stratejisidir. Dolayısıyla Urfa’da, bazı ele geçen ve yayınlan MİT
belgelerinde açığa çıktığı gibi GAP projesi bu biçimde ele alınıyor. Bir
tür özgürlük mücadelesini engellemeye dönük bir kapsamlı proje ve
barikat olduğu anlaşılıyor. Bu anlamda sömürgeci Türk devleti Urfa’ya
stratejik yaklaşmaktadır. Bu yönüyle çok yönlü hesaplar içine gireceğini
beklemek lazım. Yani son noktaya, sandık açılana kadar olan süreci ve
bütün bunlardan hareketle şunu söylemek gerekiyor: en son oy sandığa
düşünceye kadar ve en son oy sayılıncaya kadar Urfa’daki tüm ilçe ve
köylerde yurtseverler, demokratlar, gençler, kadınlar büyük bir
hassasiyet, disiplin ve titizlikle oylarına sahip çıkmak zorundadır.
Urfa’da sadece Kürtler yaşamıyor, özellikle ilçe ve Urfa güneyinde
önemli bir Arap halkı nüfusu vardır. Türk sömürgeciliği yıllarca Arap
halkıyla Kürtler arasında bir gerilim yaratmaya ve bu kesimi özellikle
kendi sosyal dayanağı haline getirmeye çalışmıştır. Önceleri Adalet
Partisi ve MHP üzerinden, sonradan ANAP ve AKP üzerinden sürekli bir
biçimde, hangi parti olursa olsun iktidar partileri ile Kürtlerden uzak
tutulmaya çalışılmıştır. Bu nedenle Urfa’da yaşayan Arap halkının
gelinen aşamada buna son vereceğini düşünüyorum. Bunun içinde karşılıklı
olarak halklar arasında geliştirilen ön yargılar, halklar arasında
oluşturulan kırgınlıklar kesinlikle giderilmesi gerekir. Bunun için
sonuna kadar da bu durumun bilincinde olan hem Kürtler, hem de Araplar
bu sömürgecilik oyununu bozarak, Kürdistan Özgürlük Hareketinin
demokratik ulus çerçevesinde bir birlerine yaklaşması gerekir. Bunun
için de Urfa’yı bir Ortadoğu mozaiğinin şekillendiği bir yer olarak da
görüyoruz, öyledir de. Dolayısıyla böyle bir ilişki tarzını yeniden
kurulup geliştirilmesi gerekir. Bunu niye söyledim; bazı işbirlikçi
çetelerin, özellikle İŞİD çeteleriyle işbirliğine girdiğini biliyoruz.
Hatırlarsanız; gazetede boy boy resimleri çıktı. Tabi biz Arap halkının
tümüyle böyle bir ilişki içinde olduğunu düşünmüyoruz. Selahattin
Eyyubi’den bu yana gelen köklü bir Arap-Kürt ilişkisinin de olduğunu
bilinmektedir. Ortadoğu’nun iki kadim halkı, iki kadim kültürünün
birbiriyle eşit, özgür temelde yeni dönemde yaşayacaklarına inanıyoruz.
Dolayısıyla bu seçimin halkların eşit özgür geleceğinin temeline
konulmuş bir harç olmasını da arzu ediyoruz. Böyle ele alınması bizi
doğruya daha da yaklaştıracaktır.
Eğer bir CHP, MHP kendi cephesinde “AKP hükümeti meşru
değildir,” demektedir. Neye dayandırıyorlar; hırsızlığına, yolsuzluğuna
dayandırıyorlar. AKP’nin ki kendi dönemiyle sınırlı bir yolsuzluktur.
Fakat Kürdistan özellikle son yüzyılda Urfa da yoğunca soyulup, talan
ediliyor. O zaman Türk sömürgeciliğini tüm kurumlarıyla meşruluğunu
tartışmanın zamanı değil mi? Her Kürdistanlı bir kere kendi emeğini,
kültürünü, dilini, bu toprakların bütün zenginliklerini bir avuç
tekelciye peşkeş çekmeye dayalı bu sömürgeciliği Kürdistan’da hiçbir
biçimde meşru görmemesi gerekmiyor mu? Eğer birkaç yıllık soygun meşru
değilse, biz 100 yıllık soygunu nasıl meşru göreceğiz. Bir de böyle
bakmak gerekmiyor mu?
ÖZGÜRLÜK HAREKETİ ÇAĞDAŞ NEMRUTLARIN ZULMÜNE KARŞI BİR HAREKETTİR
*Apocular olarak bilinen ilk gruplaşmanın partileşme
arayışına denk düşen ve sonrasında PKK olarak ismini duyurduğu Hilvan ve
Siverek direnişleri oldu. 1978-79 Hilvan ve Siverek’te ne oldu? PKK ve
Kürt halkı şahsında ezilen halklar ne kazandı?
Kürdistan özgürlük hareketi çağdaş Nemrutların zulmüne karşı çıkmış
bir harekettir. 15 Ağustos Atılımı için değerli bilim insanı İsmail
Beşikçi ‘ilk kurşun’ tanımlamasını yaptı, fakat onun öncesinde de zulme
karşı sıkılan kurşunlar vardı.
Urfa ve ilçelerinde de zulme, hakarete karşı başkaldırının ilk
gerçekleştiği yerlerin başında gelmektedir. Bu yönüyle Urfa’nın yani
Rıha’nın özgürlük mücadelemiz için çok önemli bir yeri vardır. Rıha
halkı başta Halil Çavgun, Mustafa Gezgör, Hasan Oğaç, Zeki Akıl, Salih
Kandal, Abdurahman Manap, Cemal Çobanyıldız, Eşref Anyık, Muhsin Melik,
Nazım Babaoğlu, Cuma Karaçalı, Cuma Tak… olmak üzere yüzlerce şehit
vermiştir. Yine bu bölgede T-KDP Başkanı Faik Bucak, aşiret içi kavga
süsü verilerek kontrgerilla tarafından öldürüldü. Dolayısıyla eğer bugün
Urfa’da bir diriliş yaşanıyorsa tekrardan bir silkinme ve ayağa kalkma
gelişiyorsa, kesinlikle bunun temelinde büyük bedeller vardır. Hilvan ve
Siverek’te geliştirilen mücadele, yine Suruç, Viranşehir, Ceylanpınar,
Bozova, Halfeti’de gelişen mücadele, yine Urfa’nın merkezinde gelişen
mücadelenin bedeli ağır olmuştur. 12 Eylül faşizmine karşı da, başta Ali
Çiçek olmak üzere birçok yiğit devrimci öncü, PKK öncüleri canı
pahasına büyük direniş sergilediler. Bu anlamda Urfa halkı aynı zamanda
kendilerini bu şehitlerle var ettiler, buldular, bilinçlendiler ve böyle
bir özgürlük mücadelesine girişmiş oldular.
URFA’DA ESKİYİ HORTLATMAK İSTEYEBİLİRLER
*Urfa aşiret formuyla yaşamada ısrar eden bir kent, diğer
yönüyle de aşiretler üzerinden devletin çeteleştirme faaliyetleri hep
ola geldi. Şimdi başta Urfa, Botan, Mardin olmak üzere bir dönem
hareketinize karşı devletin yanında durmuş, can kaybı vermiş
aşiretlerin, ailelerin, şahsiyetlerin hızla Kürt Özgürlük Hareketine
yakınlaştığını ve destek açıklamaları yaptığı görülüyor. Bu durumu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Kürdistan Özgürlük Hareketi, Kürdistan’da yaşayan hiçbir insana
kurşun sıkmamıştır, sıkmak istememiştir. Fakat Türk sömürgeciliği öyle
bir sosyal yapı yaratmıştı ki, parçalanmış aşiret yapısı ile herkes bir
biriyle çatışır duruma getirilmişti. Aslında bir birine kırdırılmak
istenen bir yapı vardı. Böyle bir durumda Kürdistan Özgürlük Hareketiyle
Urfa bölgesinde bulunan bazı köklü ailelerle arasında çatışmalar
yaşanmıştır. Bu çatışmalar çok istenilen, arzu edilen çatışmalar
değildir. Fakat Türk sömürgeciliğinin yapmaya çalıştığı Kürdü Kürde
kırdırtma, Kürdü Kürde ezdirtme politikasının sonucu olarak bazı
çatışmalar yaşandı. Kürtler artık son 30-35 yıllık süreç içerisinde
ulusal ve toplumsal bir bilinç kazandı. Evet, daha önce Türk
sömürgeciliği Kürtleri bir birine kırdırmıştı. Aşireti aşirete, mezhebi
mezhebe, bölgeyi bölgeye karşı kışkırtmış. Parçala ve yönet politikasını
uygulamıştı. Ulusal bilinçten yoksun olan tüm toplumların başına gelen
bir durumdur. Bu bölgede de, Rıha bölgesinde de yaşandı. Tabi herkesin
bundan büyük dersler çıkardığına inanıyorum. Biz artık daha önce, şu
veya bu nedenle çatışan kesimlerle birlik olmak istiyoruz, herkesi büyük
ulusal birliğe, büyük ulusal Kürt birliğine, büyük demokratik ulus
birliğine davet ediyoruz. Bu noktada tabi ki eskiyi tekrar hortlatmak
isteyen bireyler, insanlar olabilir. Yeni oluşan olumlu havayı bozmak
isteyen, kışkırtmak isteyenler olabilir.
Bucak ailesi, Süleymanlar ailesi, Öztoplar ailesi, Arus ailesi ve
diğer çeşitli kesimlerle çeşitli biçimlerde, çeşitli düzeylerde
kırgınlıklar olmuş, çatışmalar olmuş, karşılıklı can kayıpları
yaşanmıştır. Bu durum hemen her halkın, ulusun tarihinin belli
aşamalarında yaşanmış. Halk olarak yaşamak istiyorsak biz de bu acılı
geçmişten ders çıkararak, bir daha bu topraklar üzerinde yaşayan gerek
halklar arası, gerek inançlar arası, gerekse de Kürtler arası hiçbir
çatışmaya yer vermeyecek tarzda eşitliğe, özgürlüğe ve ulusal demokratik
birliğe dayalı büyük bir birliği geliştirmemiz gerekmektedir. Bu yönde
kamuoyuna, basına yansıyan önemli gelişmelerin olduğunu biliyoruz,
bundan sevinç duyuyoruz. İnanıyoruz ki, geçmişte yaşananlara vereceğimiz
en iyi karşılık da böyle bir birliğin gelişip, güçlenmesi olacaktır. Bu
birliğin sadece seçimle sınırlı politik ittifak olmanın ötesine
geçerek, köklü bir ulusal demokratik birliğe dönüştürmeyi hedefleyen bir
çabanın içinde olunmalıdır.
*1978 sonu ve 1979 başında Hilvan Belediye deneyimi ile
halkçı belediyecilik deneyimi oldu. Bununla bağlantılı yerel seçimlerin
siyasi yönü kadar, halka halkla beraber hizmet ulaştırma yönü de var.
Nasıl bir belediyecilik anlayışının hakim olması gerekir?
Bir kere ilk olarak klasik belediyecilik tümden aşılmalı. Kürdistan
Özgürlük Mücadelesi kendisini tarih boyunca diktatörlüğe, baskıya, zulme
ve her türlü haksızlığa karşı söz, eylem ve çıkışların devamı olarak
görmüştür. Dolayısıyla bir Hilvan’da belediyenin kısa dönemde de olsa, o
dönemde Kürt yurtseverleri tarafından yönetilmesi, Urfa halkının öteden
beri kendisini kendi toprakları üzerinde yönetme istemidir. Hilvan’da
halkçı belediyecilik deneyimi kısa bir süre sonra 12 Eylül faşist askeri
darbesi büyük bir operasyonla, baskıyla var olan bütün kazanımları
ortadan kaldırmaya, sindirmeye çalıştı. Tabi bu dönemde ortaya koyulacak
belediyecilik bir öz yönetim belediyeciliği olacaktı. Sadece bazı
hizmetlerle sınırlı değil, az hizmet veya çok hizmet değil, bu da
olmakla birlikte asıl olarak bölge halkının kendi kaderi üzerinde söz ve
karar hakkının olmasıdır. Hayatın tüm alanlarında da bu geçerlidir.
Kürtler, Araplar, Türkmenler başta olmak üzere tüm kesimler böyle
bakmalı. Böyle oluşan bir belediyeciliğin bir rant kapısı, bir talan
kapısı olması da düşünülemez. Yani BDP belediyeciliğin kısa bir
tarihçesi vardır. 1999 sonrası bir belediyecilik, bu 15 yıllık süreç
içerisinde bu güne kadar rant, yolsuzluk, arazi mafyacılığı ve
benzerlerine rastlanmayan, en temiz belediyecilik olduğunu biliyoruz.
Belediye başkanı, meclis üyesi, personeli siyasi soykırım
operasyonlarıyla tutuklanan kişilerin ne sicilinde, ne de tutuklanmasına
gerekçe gösterilen dava dosyalarında yolsuzluk yaptığına dair, ranta
bulaştığına dair, çetecilik yaptığına dair en ufak bir iz, delil yoktur.
Eğer uydurma delilleri bulup buluşturup dosyalara koymazlarsa, böyle
bir şey yok. Dolayısıyla bu belediyeciliğin gerçek anlamda bir halk
belediyeciliği olacağı çok açık.
*Hilvan’da 1978’deki belediyecilik deneyimini önemli
kılan diğer husus da sadece Urfa’da değil, Kürdistan’da ilk kez kadın
temsiliyetinin belediyelerde sağlanması olduğunu biliyoruz. Bugün
eşbaşkanlık sistemi ile seçimlere giriliyor. Bu topluma ne kazandıracak?
Hilvan’da kısa dönemli halkçı belediyecilik deneyiminde başta Düriye
anayı anmak gerekiyor. O yıllarda Urfa’nın çeşitli ilçe ve köylerinde
özgürlük mücadelesine gönül vermiş, tüm gücüyle katılan kadın
yoldaşlarımız da olmuştur. Bunlar içerisinde Hanım Yaverkaya, Sultan
Yavuz başta olmak üzere bu kadın yoldaşları, arkadaşları saygıyla anmak
istiyorum. Bu aynı zamanda kadın iradeleşmesinin de ifadesi oluyor. Bu
sadece son yıllarda ortaya çıkan bir durum değil, Önder Apo’nun “nasıl
bir toplum, nasıl bir insan, nasıl bir kadın?” sorusunun da cevabı
oluyor. Urfa gibi feodalizmin, sömürgeci uygulamaların yoğun yaşandığı
şehirde, o yıllarda çok değerli yurtseverler, kadın militanlar ortaya
çıkabilmiştir. Bugün eşbaşkanlık sistemi ve kadın temsiliyetinin
güçlenmesinin temelinde böyle değerli yurtsever kadınların olduğunu da
hatırlamak gerekir. Urfa’da Kürt kadını, Arap kadını güçlü bir irade
sergileyebilir, yeni bir başlangıç yapabilir.
Urfa’nın yeni dönemde büyükşehir olmasından hareketle, BDP’nin
başarılı bir Amed Büyükşehir Belediyesi deneyimi var. Bu deneyimden
gelen sayın Osman Baydemir gerçekliği var. Yine çeşitli ilçelerde
ikinci, üçüncü dönemini yaşayan bir tecrübe var. Tüm bunlardan hareketle
hizmet kalitesinin yükseleceğini bekliyoruz. Çalıp çırpmadın mı,
yolsuzluk yapmadın mı, eşe dosta, çeteye paylaştırmadın mı, ne
yapacaksın parayı, hizmete dönüştüreceksin. Urfa’nın zenginlik
kaynakları, geliri yüksektir. Eğer biraz bu gelire doğru bir planlamayla
yaklaşılırsa, ben Urfa’nın il, ilçe, köyleriyle 5 yıl içerisinde köklü
olarak değişeceğini, kalkınacağını düşünüyorum. Sorun zenginliğin nasıl
ele alınacağı, değerlendirileceği, bölüşüleceği, nasıl hizmete
dönüştürüleceğidir.
BARAJ ORADA, KAYNAK ORADA AMA ELEKTRİK VE SU YOK!
Tabi her şey belediyeyle de sınırlı değildir. Urfa’da bu kadar
yoksulluğun olması, açlığın ve işsizliğin olması, insanlarımızın başta
Çukurova olmak üzere, Türkiye metropollerinde ekmek peşinde koşmasına
neden olduğunu biliyoruz. Ben de böyle bir aileden geliyorum.
Dolayısıyla eğer doğru yaklaşılırsa, bunun fırsatı yakalanırsa ki,
yakalanacağını düşünüyorum, bu durumda Urfa’nın kısa bir süre içinde bir
cennete dönüşeceğine inanıyorum. Bu bilinçli açlıkla terbiye politikası
sebebiyle uzun yıllardır Bozova, Halfeti, Suruç başta olmak üzere
Urfa’da ciddi bir su ve elektrik kısıtlanmasının olduğunu da biliyoruz.
Baraj orda, kaynak orda ama orada elektrik yok, su yok. Ahmet Kaya’nın
dediği bu ne yaman çelişki!
Urfa’nın zenginliklerini haramiler yiyor. Urfa önemli oranda haraç-
mezat satılmıştır. Urfa’da gerçek anlamda emeğin sahipleri, Urfa’nın
gerçek anlamda yaratıcıları mevsimlik işçi olarak Çukurova’da Ceyhan ve
Seyhan ovalarında, Hatay’da Amik ovasında, İç Anadolu’da tarlalarda,
Karadeniz’de şurada burada horlanıyorlar, aşağılanıyor. Birçoğu
hastalıktan ölüyor. İşçi servisi adı altında, traktör römorkunda, kamyon
kasalarına tıkış tıkış bindiriliyor, iş yolundaki trafik kazalarında
yaşamını yitiriyor. Bu dönemin modern köleciliğidir. Bu seçim aynı
zamanda modern köleliğine de karşı çıkmaktır, kendi emeğine sahip
çıkmaktır. Urfa’nın yoksulları kendi emeğine sahip çıkmalıdır.
Mesela Fetullah Gülen cemaati Urfa’ya özel bir politika uygulamıştır,
Urfa’daki cemaat çalışmaları kapsamlıdır. Dolayısıyla Urfa Yeşil
Ergenekon’un kümelendiği bir yerdir. Said-i Nursi (Kurdi) bu topraklarda
yaşamını yitirdi, Fetullah Gülen şimdi bir taraftan Said-i Nursi’yi
kullanıyor, istismar ediyor, diğer taraftan da onun davasını yürüttüğü
izlenimi yaratmaya çalışıyor. Bu büyük bir yalan, büyük bir ikiyüzlülük.
AKP de bunun üzerinden siyaset yapmaya çalışıyor. Fakat bütün kozmik
bilgiler ellerindedir, niye şimdiye kadar Said-i Nursi’ye ilişkin tek
bir soruşturma yürütmediler? Mezarını yerini tespit etmediler? Bu
bağlamda 30 Mart, onun anısına sahip çıkmanın da seçimi olacak.
Urfa’daki zenginliklere kimler el koyuyor, biz anti-semitik değiliz,
ama bir halkın değerlerinin ucuzca elinden alınmasına sessiz kalınmaz.
Değerlerinin elinden alınıp, haraç mezat satılıp, bu toprakların gerçek
sahiplerinin de kölece çalışmasına yol açılması beklenemez. Göbekli Tepe
gibi bir bilinç ki, o zamanın koşullarında öyle bir eseri ortaya
çıkarmak büyük bir akıl ve büyük bir organizasyon işidir. Urfa’nın
mimari yapısına da, arkeolojik kazılara bakıldığında da Urfa’nın böyle
olduğu görülür. Böyle köklü bir halkın kendi kendini idare etmesi
yerine, sömürgeciler tarafından atanan valiler tarafından yönetilmesi
bundan sonrası için kabul edilemez bir durumdur.
*Bu arada AKP’nin belediye başkan adayı da Urfa eski valisi…
Hem de yolsuzluğa bulaşmış, yolsuzluk dosyaları olan bir validir.
Böyle bir valiyi tercih etmeleri kendi tarihlerine, yani Urfa’nın
tarihine yakışmaz. Vali demek, zulüm demektir. Bir Nemrut minyatürüdür.
AKP’nin bu Nemrut minyatürü adayını desteklemek İbrahimi gelenek,
İbrahimi kültür ve ahlakla bağdaşmaz, böyle bir tercih Urfalılara
yakışmaz ve tek kelimeyle ayıptır. Artık Rıha halkı, tüm il, ilçe,
köyleriyle, tüm aşiretleriyle, tüm kadın ve gençleriyle kendisini bu
ayıptan kurtarmalıdır. Bu aynı zamanda kendisi olma, özüne dönme,
tarihiyle buluşma, en önemlisi de Önder Apo gibi bir tarihsel önderliği
çıkaran bu toprakların, Önder Apo’yu bir kaşık suda boğmak isteyen bu
çeteye, bu kesimlere izin verilmemesi gerekli. Kesinlikle bu yönüyle
kendi tarihine de sahip çıkmak anlamına, kendi önderliğine sahip çıkmak
anlamına geliyor.
ROJAVA DEVRİMİ KÜRT VE ARAP HALKLARININ BİRLİKTE YAŞAMA ZEMİNİNİ ORAYA ÇIKARDI
*“Kürtler arası birliğin güçlenmesi” ve “olumlu hava”
olarak tanımladığınız Urfa’daki gelişmelerde Rojava Kürdistan’da halkın
yönetimi ele geçirmesi ve öz yönetimlerini ilan etmesiyle bağı olduğunu
düşünüyor musunuz?
Rojava Devrimi tüm Ortadoğu’yu etkilemektedir. Politik olarak da,
askeri olarak da, kültürel olarak da etkilemektedir. Fakat en önemlisi
ulusal olarak etkilemektedir. Rojava’da Önder Apo’nun paradigması
temelinde gelişen devrim mücadelesi ve onun kurumlaşmış biçimi olan
Kantonlar aslında Önder Apo’nun paradigmasının halklar, inançlar
arasında nasıl bir ilişki öngördüğünü ortaya koymaktadır. İnanıyoruz ki
Urfa’da yaşayan farklı etnik kesimler bu durumu yakından izlemektedir.
Çünkü Rojava Serêkanîye işte Ceylanpınar, işte Akçakale karşı taraf
Tılebyad. Bütün bunlar görülüyor. Bunun bir etkilemesinin olacağı kesin.
Herkesin bu gerçeği görmüş olduğunu söyleyebiliriz. Rojava Devriminin
hem Rojava’da yaşayan Arap halkı üzerinde, hem Suriye birliği içerisinde
yaşayan tüm Arap halkı üzerinde önemli bir etkisi olduğunu düşünüyoruz.
Bunun yanı başındaki Arap halkını etkilememesi düşünülemez. Bunun
yanında Hatay, İskenderun’, Adana’da da Arap halkımızı derinden
etkilediğini düşünüyorum. Bu somut olarak Urfa’da da Arap-Kürt eşit
birliğine dayanan güçlü bir zemin olacaktır.
*Siz de devrimci mücadelenize Urfa’dan başladınız, Urfa’yı tanıyorsunuz, Urfa’da bulunan farklı kesimlere çağrınız var mı?
Bu anlamda tüm aşiretlere, tüm aydınlara, tüm yurtseverlere,
rusipilere, daha önce özgürlük hareketiyle şu veya bu biçimde çelişmiş,
çatışmış kesimlere çağrım odur ki, artık Kürtlerin birlik zamanı, bahar
zamanı. Kürtlerin artık diğer halklarla birlikte eşitlik ve özgürlük
içerisinde kendi özgür geleceklerini kurma zamanıdır, diyerek,
yaşananları bir kenara bırakıp yepyeni bir sayfa açmaya, bu temel de
herkesi yurtsever adayları, BDP’yi desteklemeye çağırıyorum. 30 Mart
günü Urfa kutsallığının öz yönetimiyle taçlanacaktır. Bu inançla, tüm
halkımızı şimdiden selamlıyor ve kutluyorum.
Ana Sayfa / Bozan Tekin: Urfa kutsallığı öz yönetimiyle taçlanacak
/ Bozan Tekin: Urfa kutsallığı öz yönetimiyle taçlanacak
- Blogger Yorumları
- Facebook Yorumları
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Rojken ::: DİFHA
iletişim.: Email-Skype.: amedsozdar@hotmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder